Şikayet hakkının Anayasal bir hak olduğu, bu nedenle hakkında yapılan şikayette (ya da açılan ceza davasında) haklı çıkan (lehine «takipsizlik» veya «beraat« kararı verilen) tarafın, sırf bu nedenle şikayette bulunan kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği, şikayetçinin ancak kasten davacıya zarar vermek amacıyla veya hiç bir duyum ve belirti olmadan sırf şüphe üzerine ağır bir suçlamada bulunarak şikayette bulunmuş olması halinde, davacıya manevi tazminat ödemeye mahkum edilebileceği– Şikayet hakkının Anayasal bir hak olduğu, bu nedenle hakkında yapılan şikayette (ya da bunun sonucunda açılan ceza davasında) haklı çıkan (lehine «takipsizlik» veya «beraat« kararı verilen) tarafın, sırf bu nedenle şikayette bulunan kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği, şikayetçinin ancak (kasten) davacıya zarar vermek amacı ile veya hiç bir duyum ve belirti olmadan sırf şüphe üzerine ağır bir suçlamada bulunarak şikayette bulunmuş olması halinde, davacıya manevi tazminat ödemeye mahkum edilebileceği-
Haksız ihtiyati haciz nedeniyle manevi tazminat davasının BK'nun 49. maddesine göre değerlendirilmesi gerekeceği, bu davada 'kusursuz sorumluluğun' değil 'kusura dayalı sorumluluğun' sözkonusu olduğu (manevi tazminata hükmedilebilmesi için, davalının ağır olmasa da kusurlu olması gerekeceği)-
Hakimin manevi tazminata karar verme yetkisinin “özel haller” ve “adalet ”ile sınırlı olduğu, MK. 4 uyarınca, “hakimin takdir hakkını hak ve nasafate uygun şekilde” kullanması ve bunu yaparken, tarafların kusur oranını, sıfatını, bulunduğu sosyal ve ekonomik durumunu araştırarak ve takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstererek, istek sahibinin olaydan duyduğu acıyı gözönüne alarak ve davalıyı da ekonomik yönden zor (müzayaka) duruma düşürmeyecek bir miktara hükmetmesi gerekeceği–
Yayınlanmasında kamu yararı bulunan «gerçek» ve «güncel» bir haberin (eleştirinin), özle biçim arasında denge kurularak verilmesi durumunda, hukuka aykırılığının ortadan kalkacağı ve tazminata hükmedilemeyeceği -Karar verme hakkının sınırlarının belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan «gerçeklik» unsurunun burada «somut gerçeklik» olmayıp, «kararın verildiği andaki olayın beliriş biçimine göre görünüşteki gerçeklik» olduğu- Yayınlanan haberin «gerçek» olması halinde, yayında «hukuka aykırılık» bulunduğundan söz edilemeyeceği ve davacı lehine -kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kabul edilerek- manevi tazminata hükmedilemeyeceği–
Kocasını sapıklıkla itham edip şişe patlayıncaya değin dolu petle vuran, çantasını karıştıran, ev eşyalarını tahrip eden, büyü yapan, büyücü bir papazdan yardım isteyen kadın hakkındaki boşanma davasının kabulü ile bu kusurlu hareketlerine rağmen, lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekir mi?
Bir kişinin “eski MİT ajanı olduğunu”nun yazılan bir yazıda belirtilmiş olmasının, o kişinin, kişilik haklarına saldırı teşkil etmeyeceği–
M.K. 24 (ve BK.49; şimdi; TBK. mad. 58) ile koruma altına alınmış olan “kişilik hakları”na yönelen saldırıların değerlendirilme kapsamı–
Davalıların manevi tazminatla yükümlülüğüne ilişkin yerel mahkemenin ilk kararının özel dairece “dava red edilmek üzere” bozulduğu ve bozmaya uyularak davalı yararına usulî kazanılmış hakkın oluştuğu, bozmaya uyularak yeniden karar verilirken usulî hatalar yapılması ve bu sebeple “davanın reddi ve dair” ikinci kararın dahi bozulması durumunda; ilk bozmaya uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakkın ortadan kalkmış olmayacağı-
Boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi kabahatsiz eşin, boşanmaya neden olan olaylara dayanarak medeni kanunun 143/2. Maddesi uyarınca manevi tazminat davası açabileceği- Burada BK. 49'daki kusurun özel ağırlığı koşulu aranmayacağı-