Kıymetli evrak niteliğindeki bononun sahte olduğu iddiasına dayanan menfi tespit davasında, HMK.nun İhtiyati tedbirde teminat gösterilmesi başlıklı 392/1.maddesine göre; İhtiyati tedbir talep edenin haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorunda olduğu, talep resmî belgeye veya başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verilebileceği, adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmeyeceği, davacının iddiası kesin bir belgeye dayanmadığından takdiren % 15 oranında teminat alınmasının hakkaniyete uygun olduğu-
Dava, teminat olarak verildiği iddia olunan senetlerden dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olup, her ne kadar davacı tarafından dosyaya sunulan belgelerdeki yazıların davalı şirket temsilcisine ait olması nedeniyle bu belgeler yazılı delil başlangıcı kabul edilerek dinlenen tanık beyanları doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmişse de yazılı belgelerin içeriği incelendiğinde, bu belgelerdeki yazıların ne ifade ettiği yönünde kuşkuya mahal vermeyecek açık ifadeler bulunmadığı, celsede hazır bulunan davalı şirket temsilcisine bu belgelerdeki hususların sorulması üzerine anılan yetkili, yazıların kendisi tarafından yazıldığını beyan etmişse de, yapılan isticvap neticesinde bu yazıların neyi ifade ettiği, ne şekilde ve ne için yazı ve rakamların yazıldığı, hangi ilişki nedeniyle bu ibarelerin yazıldığı açıklığa kavuşturulmadığı ve mahkemece bu müphem hususların açıklığa kavuşturulması için davalı temsilcisinden beyanları sorulmadığı, bu nedenle, tarafların ticari kayıt ve defterleri de incelenerek, davalı temsilcisinin isticvap yoluyla belgenin niteliğine ilişkin beyanları da alındıktan ve belgelerdeki davalı temsilcisi tarafından kabul edilmeyen kısma ilişkin olarak gerekirse grafolojik inceleme yaptırıldıktan sonra alınacak bilirkişi raporu ve tüm deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
TTK'nın 5/A maddesi uyarınca; konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları yönünden dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olduğu- Menfi tespit davalarında; bir alacağın tahsili talep edilmediği gibi, bu davanın sonucunda verilecek hüküm de bir alacağın tahsili sonucunu doğuran eda hükmü niteliğinde olmadığından; ticari dava mahiyetindeki menfi tespit davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru zorunluluğunun bulunmadığı- İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında tedbir yoluyla icra takibi durdurulamayacağından, mahkemece davacı vekilinin icra takibinin ihtiyati haciz kararını kapsayacak şekilde durdurulmasına ve icra takibinin infazına yönelik icra müdürlüğüne yapılacak taleplere ilişkin, hacizlerin kaldırılmasına, aksi durumda muhafaza altına alınan hacizli araçların yediemin sıfatıyla tedbir talep edene teslimine yönelik ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararın hatalı olmadığı-
Davacı vekilinin sözlü yargılamaya geçileceği hususunun tebliğinden sonra sözlü yargılama aşamasında istifa etmesinin duruşmanın ertelenmesini gerektirmeyeceği- Takip konusu alacağın, davalı tarafından geç tahsil edilmiş olması nedeniyle, menfi tespit davasında, davalı lehine asıl alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesi gerekeceği-
İİK’nun 72/4 ve 5. maddelerine göre menfi tespit davalarının kabul veya ret ayrımı yapılmaksızın, ilamın fer'isi olan alacakların, hüküm kesinleşmeden takibe konu edilemeyeceğinin kabulü gerekeceği-
Çekin ne şekilde kaybolduğu konusunda tanık dinlenilmesinin hayatın olağan akışına ve ispat durumuna aykırı olacağı-
Davalı banka tarafından dava dışı şirkete hitaben dekont düzenlenmiş olduğu, dava konusu çekin bankaya "teminata alınan çekler" borç, skonta alacak olarak kaydedildiği, söz konusu çekin bankanın kredi borçlusu olan firmadan ödeme vasıtası olarak devir ve temlik cirosuyla teslim alındığı, çek bedelinin kredi borçlusu firmanın banka nezdinde bulunan kredi borçlarına mahsuben verildiği hususu açık olduğundan, rehin cirosu ile verilmediğinin anlaşıldığı, davanın reddi gerektiği-
Takip konusu senedin "boş ve imzalı şekilde" çalınmış olabileceği iddiasına dayanan menfi tespit davası-
Bono vasfını haiz senet, davacı tarafından avalist sıfatıyla imzalanmış olup, TTK’nın 702. maddesinin ikinci fıkrasında; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir” denildiğinden anılan madde hükmü uyarınca davanın reddi gerektiği-
Menfi tesbit davasının, görülmekte olan tasarrufun iptali davasından önce açılmış olduğundan bekletici mesele yapılması gerekeceği-