Çekteki 3. ciranta imzası davacıya ait olmayıp sahte olduğu tespit edildiğine göre davacı bu cironun sahteliği tespit olunan çek nedeniyle sorumlu olmaz ise de çekteki diğer ilgililerin imzasına bir halel getirmeyeceği- E. yazılı bir çekin, herhangi bir şekilde önceki hamillerden birinin elinden çıkması halinde, çeki elinde bulunduran son hamile karşı, ancak, çeki kötü niyetle iktisap ettiği veya iktisabında ağır kusuru bulunduğu takdirde istihkak davası açılabileceği- Senedi çalan veya hile ile hamilinden alan ya da bulan kişinin sahte ciro ile devretmesi halinde, bunu bilmeyen ve bilebilecek durumda da olmayan; yani kötüniyetli ve ağır kusurlu bulunmayan (yeni) hamilin korunacağı- Ceza mahkemesinde tespit edilen maddi vakıa hukuk mahkemesini bağlayacağından, resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık ve suç eşyasını satın almak veya kabul etmek suçundan açılan ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiği-
Davacı borçlu takip nedeniyle ödeme yapmadığına göre menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu; süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle takip yönünden kesinleşen faiz oranına karşı menfi tespit davası açılmasına yasal bir engel bulunmadığı-
Mahkemece senetteki imzanın davacıya ait olmadığı iddia edildiği halde, Devrek İcra Hukuk Mahkemesi’nin dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporuna göre davanın kabulüne karar verildiği, İcra Hukuk Mahkemeleri kararlarının takip hukukuna ilişkin olup, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği, bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan menfi tespit davasında senet üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği-
Adi senetten kaynaklanan menfi tespit isteminde, davanın dayanağı kira sözleşmesi olmadığından, temyiz inceleme görevinin Yargıtay 13. Hukuk Dairesine ait olduğu-
Mahkemece yapılması gereken işin, konusunda uzman yeni bir bilirkişi veya bilirkişi kurulundan, bilirkişiye davalı banka kayıtları üzerinde inceleme yapma yetkisi verilmek suretiyle, davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarını da karşılayacak şekilde, takip konusu borcun hangi miktarının hangi genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığına ilişkin ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilip varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesinden ibaret olduğu-
Dava tarihi itibariyle davacının aleyhinde başlatılmış icra takipleri bulunmasına ve davadan önce icra takiplerinin iptaline ilişkin bir mahkeme kararının da mevcut olmamasına göre davacının dava tarihi itibariyle menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu-
Davacı şirketin temsilcisi tarafından yapılan kabul beyanının salt haciz sırasında yapılmış olmasının ve haciz tutanağında yazılı olmasının tek başına söz konusu irade beyanın geçerliliğini etkilemeyeceği, şirket adına yapılan irade beyanını sakatlayan başka bir neden veya gerekçe de gösterilmemiş olması nedeniyle borcun kabulüne dair şirket temsilcisinin imzalı beyanının haciz baskısı altında yapıldığının kabulünün isabetsiz olduğu-
Dava konusu çeklerdeki keşideci imzasının, davacı tarafa ait olmadığının, alınan bilirkişi raporları ile sabit olduğu, keza, söz konusu imzaların davacının kardeşi R. Ayar’a ait olduğunun da açık olduğu, ne var ki, davacının kardeşi R. Ayar’a kambiyo senedi imzalama yetkisi verdiğine dair yazılı bir belgenin bulunmadığı, mahkemenin davanın kabulüne dayanak teşkil ettiği ceza mahkemesinde ve Cumhuriyet Başsavcılığı’nda davacı ve kardeşi R. Ayar’ın beyanlarının, davanın kabulüne yeterli kabul edilemeyeceği-
Kredi sözleşmesi gereğince davalı tarafça davacı Bayiye bağış olarak verilen paranın teminatını teşkil etmek üzere düzenlenen çekler bedelinin tahsili için öncelikle, davalının davacı tarafın belirlenen süreden önce Madeni Yağ Bayilik sözleşmesini feshettiğini, kredi sözleşmesinin 3. maddesi ve bayilik sözleşmesi gereğince de, sözleşmeyi ihlal ettiği iddialarını usulüne uygun delillerle kanıtlamasının gerekeceği-
Gerekçeli kararın gerekçe kısmında itirazın iptali ile ilgili hususlardan söz edildiği halde hüküm fıkrasında menfi tespit kararı verilmekle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığı, bu hal HMK'nun 297. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, hükmün bozulmasının gerekeceği-