Davacı taraf yararına taksim olgusunun varlığı ispat edilemezse dava konusu taşınmazın elbirliği hükümlerine tâbi olduğu kabul edileceğinden ve elbirliği mülkiyetine tâbi bir taşınmazda tescil davasını mirasçılardan biri açmış olsa dahi, tüm mirasçılar adına tescil istendiği takdirde istemin dava konusu edilebileceği, oysa eldeki davada davacının taşınmazın tamamının kendi adına tescilini talep ettiği anlaşıldığından ve taksim olgusu ispatlanamadığından tereke malı durumundaki taşınmazın mirasçılardan birinin kendi adına tescili isteminin yasal olarak dinlenme olanağı bulunmadığından, mahkemece şimdi olduğu gibi davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu (TMK. mad. 6)- Satış bedelini ödediğini ispat yükü altında olan davalı, "vs. delil" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış bulunduğundan, davalıya bu hakkının hatırlatılması gerektiği- Davacının talebi olan ilk kısma satış tarihinden, ıslah edilen kısma ıslah tarihinden itibaren yasal faiz hükmedilmesi gerektiği-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteğine-
Temlik konusu tasarrufun sağlararası bir tasarruf olduğu, tasarruf tarihi ile mirasbırakanın ölüm tarihi arasında bir yıldan fazla bir süre geçmesine göre, mirasbırakanın yaptığı tasarrufun mutlak tenkise tâbi tasarruflardan olmadığı- Mirasbırakanın yaptığı tasarrufun yani ölünceye kadar bakma akdinin saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacı ile yaptığını davacı tarafın TMK'nın 6. ve 6100 sayılı HMK'nın 190.maddesine göre ispat etmesi gerekeceği, dinlenilen davacı tanıklarının mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacı ile temlikte bulunduğu konusunda beyanda bulunmamalarına ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılması için sözleşme anında temlikte bulunanın bakıma muhtaç olmasının şart olmamasına ve ekonomik durumunun bozuk olmasına göre mirasbırakanların saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacı ile temlikte bulunduğu kanıtlanamadığından, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Ölünceye kadar bakma akitlerinin de muvazaa ile illetli olduğunun her zaman ileri sürülebileceği- Muvazaanın, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabileceği. böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanması olduğu, şayet bakım alacaklısının bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise) bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemeyeceği; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılacağı- Murisin, bakım temin etmek için değil de mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla sözleşme yaptığının, HMK. 190 ve TMK. 6 uyarınca davacılar tarafından kanıtlanması gerektiği-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı, gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunduğu bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması gerektiği-- Kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği-
Davaya konu kambiyo senetleriyle ilgili davalının tefecilik suçundan sanık olarak yargılanarak hakkında mahkumiyet kararı verilmiş ise de, Asliye Ceza Mahkemesi kararının Yargıtay 7. Ceza Dairesindeki temyiz incelemesi sonucunda zamanaşımı nedeniyle kararın bozularak sanık hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiğinin saptandığı, ayrıca benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda kambiyo senedi vasfındaki senetler nedeniyle davacı tarafın bedelsizlik iddiasını da kanıtlayamadığı gerekçeleriyle davanın reddi gerektiği-
Davacıların iddialarını ispat edecek dellilleri ortaya koymadıkları, tanık bildirmedikleri görülmüş; davalı tanıkları ise, "dava konusu taşınmazda 18 yıl boyunca kiracı olarak bulunduğunu, ilk 2 yıl kirayı mirasbırakana verdiğini, iki yılın sonunda davalının taşınmazı kocasından satın aldığını, bu nedenle kirayı kendisine vermesini istediğini, murisin de onayını alarak taşınana kadar kirayı davalıya ödediğini, murisin onayını alırken murisin de taşınmazı karısına sattığını yani bina ile alakasının kalmadığını söylediğini" beyan etmiş olup mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı temlikin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazın davalıya temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu, davacıların iddialarını HMK. mad. 190/1 ve TMK. mad. 6 uyarınca kanıtlayamadıkları sonucuna varıldığı- Akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu; Söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu; davacıların, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış olduğuna göre, bu iddiasını ispat etmekle mükellef olduğu-
Davacı ile davalı arasında düzenlenen belgenin İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen inançlı işlemin belgesi niteliğinde olduğu açık olduğundan TBK. mad. 97 uyarınca belgede sözü edilen miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için davacıya süre verilmesi, yatırdığı takdirde davalının diğer davalının vekili olması nedeniyle kayıt maliki şahsın durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, dolayısı ile TMK. mad. 1023 'ün koruyuculuğundan yararlanamayacağı gözetilerek davanın kabul edilmesi, aksi halde davanın reddedilmesi gerektiği-