Yetim aylığının bağlanması ve iptali işlemleri, 5510 s. Kanun’un yürürlük tarihinden sonra gerçekleşmiş olduğundan bu Kanunun Geçici 1 ve 4. maddelerinin somut uyuşmazlıkta tartışma yerinin bulunmadığı- Kurumun, davacıya bağlanan ölüm aylığının iptali ve ödenenlerin iadesine yönelik işleminin 5510 sayılı Kanun’un 56/son maddesine uygun olup olmadığı ve birlikte yaşama olgusunun yöntemince araştırılıp tespiti gerektiği-
Bilirkişi raporuna göre davalının davacıya kesmiş olduğu mal satış faturasının davacı firmanın alacağına kaydedilmiş olduğunun tespit edildiği, alım satım konusu malın davacı tarafından davalıya teslim edildiği, faturaların da davalıya tebliğ edildiği ve davalının faturalara yasal süre içerisinde itiraz etmediği, dolayısıyla mal bedelinin ödenmediğini de kabul etmiş duruma düştüğü ve davalının ödeme savunmalarını yazılı deliller ile ispat edemediği belirtilerek itirazın iptali davasının kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davacılar, tapu malikinin kendi mirasbırakanları olduğunu usulünce kanıtlayamadıklaırndan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında hayvan otlatma kaynaklı husumet olduğu sabit olmakla birlikte, davaya konu tespit edilen zarara davalılara ait hayvanların sebep olduğuna dair davacı taraf iddialarını kanıtlayamadığından, zarar bedelinin tahsiline ilişkin açılan davanın reddi gerektiği-
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkin davada ispat yükü davacıya ait olmasına rağmen davacı dosyadaki mevcut delillere göre taşınmazın alımı sırasında ziynet eşyalarını taşınmazın alımı için verdiğini ve bedelini geri alamadığını ispat edemediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacının davalıdan borç aldığını, karşılığında davaya konu senedi boş şekilde imzalayarak davalıya verdiğini, davalıya olan borcunu ödemesine rağmen davalının 8.000 TL daha borcun bulunduğunu söyleyerek senedi iade etmediğini, davalının söz konusu senet sebebiyle Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanarak tefecilik suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum olduğunu ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığını savunarak, söz konusu senet sebebiyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ettiği davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ceza mahkemesi kararının hukuk hakimini bağlayıcılığı bulunmadığı, davaya konu boş senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu konusunda ispat külfetinin davacıda olduğu, bu iddianın kesin deliller ile ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddi gerektiği-
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği- Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı ve bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- TMK mad. 6 uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlü olduğu- 6100 sayılı HMK. mad. 190/1 uyarınca ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu- Daha önce bağımsız bölümlere yönelik açılan davaların ret ile sonuçlandığı ileri sürüldüğünden, söz konusu dava dosyalarının, dosya içerisine alınarak birlikte değerlendirilmesi sonucu miras bırakanın temliklerde mal kaçırma iradesi taşıyıp taşımadığı tespit edildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
İ.lı işlem iddialarının 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği; böyle bir belgenin yokluğu sebebiyle inançlı işlem iddiası kanıtlanamıyorsa, yazılı delil başlangıcı sayılacak nitelikteki bir olgunun varlığı halinde buna itibar edilmesi gerekeceği, şayet, T.M.K.'nun 6. maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışma, gibi birtakım belgeler var ise ancak bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği, eğer böylesi bir yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkin davada davacılar, mahalli bilirkişi deliline dayanmamış olup mahkemece; tanık olarak gösterilmeyen ancak resen mahalli bilirkişi sıfatıyla dinlenilen kişilerin beyanlarına dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mirasbırakanın, kızının ölümünden sonra çekişme konusu taşınmazda oturmak istemediği için taşınmazı satmak istediği, taşınmazın bir süre emlakçıda ilanda kaldığı, davalının da birikimi ile taşınmaz satın almak istediği için çekişme konusu taşınmazı devraldığı, davalının o tarihte alım gücünün bulunduğu, tanığın beyanından, satıştan sonra kendilerine bedel olarak 10.000,00 TL’ nin verildiği ve mirasbırakanın terekesinde üç adet daha taşınmaz bulunduğu gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı yapılmadığının anlaşılacağı ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-