Rızai taksim sonucu kendisine verilen hisseyi kardeşine satan borçlunun bu tasarrufunun iyiniyet ve bedel farkına bakılmaksızın İİK 278/3-1 madde gereğince iptale tabi olduğu; dava konusu hisse satışının davacının takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerektiği-
Davalı üçüncü kişinin, borçlu ile ticari ilişki içinde bulunduğu ve İİK. mad. 280/1 kapsamında borçlunun durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olduğu, bir başka mahkeme ilamıyla dava konusu tasarrufun iptaline karar verildiği ve taşınmazın satış aşamasında olduğu anlaşıldığından, anılan kararın da güçlü delili mahiyetinde olduğu kabul edilerek eldeki davanın İİK. mad. 280/1 gereğince kabulü ile davacı alacaklıya takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak dava konusu taşınmaz üzerinde cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesi gerektiği-
Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.6.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, Yargıtay'ca da bu yolda karar verilebileceği-
Borçlu ile 3. kişiler arasındaki ticari ilişki olduğunun borçlunun oğlunun ifadesinde de belirtilmesi, 3. kişi ile 4. kişinin aynı yer nüfusuna kayıtlı olması, davalı 4. kişilerin aynı şirkette ortak olmaları ve borçlu ile oğlunun satışlara rağmen taşınmazda uzun süre oturuyor olmalarını hayatın olağan akışına aykırı bulunması karşısında taşınmazların satışına ilişkin tasarrufun iptali davasının kabulü gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin ya da sonraki maliklerin satın aldığı malı elinden çıkarması ya da cebri icra suretiyle malın ellerinden çıkması durumunda; bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekeceği-
İptal davasının, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olduğu, tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı gibi alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklanmasının da görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi olmadığı-
Davacının alacağını temlik etmesi üzerine, dava dışı banka tarafından açılan tasarrufun iptali davasının kabulü ile, bu temlik işleminin iptaline karar verilmesi ve bu kapsamda, davacının davalıdan alacaklı olduğu subuta ermiş ise de, davalı taraf dava dışı bankaya ödeme yaptığından "takas mahsup şartlarının" oluştuğu, dolayısıyla itirazın iptali davasının yerinde görülmediği, davacının kötüniyetli olduğunu kabulü gerektirir yeterli delil bulunmadığından, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin ise isabetsiz olduğu-
Davalılar dördüncü kişilerin kötü niyetli olduklarına ilişkin kanıt bulunmadığından bu davalılar yönünden davanın reddine, davalı üçüncü kişinin borçlunun mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğu anlaşıldığından ve davalı diğer üçüncü kişinin satın aldığı taşınmazın gerçek değeri ile tapudaki satış bedeli arasında bir mislini aşan fahiş fark bulunduğu anlaşıldığından bu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu- Davalı üçüncü kişiye satılan dava konusu taşınmaz yönünden daha önce dairede incelenip karar verilen başka kararlar olduğundan adı geçen davalının tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla tazminata mahkum edilmesi gerektiği-
Davanın, davacıyı alacağından yoksun bırakmak amacıyla yapılan muvazaalı taşınmaz satışının iptali istemine ilişkin olduğu, davacının bu davadaki amacının, alacağını alabilmeye yönelik olarak danışıklı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu, davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç doğuracağından danışıklı işlemin kanıtlanması halinde İİK'nun 283/2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının alacağını alabilmesi için dava konusu tasarrufun davacının takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış yetkisi verilmesi yönünden hüküm kurulmasının gerekli olduğu-
Davalı, borçlu şirketin ortağı olup, hakkında açılan bir icra takibinin bulunmadığı, sorumluluğunun belirlenmesi açısından sanık olarak yargılandığı ceza davasının sonucunun kesinleşmesinin beklenmesi gerekeceği- Dava konusu hisse devrine ilişkin tasarrufun TBK'nun 19 madde kapsamında değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davalılar arasındaki boşanmanın alacaklılardan mal kaçırma amacına yönelik olması nedeniyle muvazaalı olduğu, 27 yıl önce boşanan davalıların ayrı evlerde yaşasalar da sık sık bir araya gelip köyde karı-koca olarak bilinmelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesiyle "davalılar arasındaki temlik işleminin davacının alacağı ile sınırlı olarak iptaline, temlike konu icraı takip dosyasından davalı üçüncü kişiye ödemelerin davalı üçüncü kişiden alınarak davacıya verilmesine" karar verilmesi gerekirken, İİK. mad. 283/2 gereğince takip konusu alacağın davalı üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğu-
