Davalı-borçlunun adli yardım talebini haklı kılacak belgeleri sunamadığı ve ayrıca kendisinin aciz halinde olmadığına dair dava açmak suretiyle adli yardım talebinin dayanaksız olduğunu ortaya koyduğu anlaşıldığından bu yöndeki talebinin reddi ile temyiz harçları yatırılmamış olduğu anlaşıldığından temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararın onanması gerektiği- 5. kişi konumunda olan davalı birlikte satın aldığı taşınmazın bitişiğinde komşu olarak bulundukları ve bir başka Yargıtay ilamında açıkça bu davalıların borçlunun mali durumunu bildikleri dolayısıyla kötü niyetli oldukları hususu tesbit edilmiş olduğundan ve anılan karar bu davada da güçlü delil özelliği olduğundan, bu davalı yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmaz ile ilgili olarak tüm taraflar yönünden dava kabul edildiğine göre, taşınmaz satışının takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerektiği, davalı  4. kişinin bedelden sorumlu tutulmasının hatalı olduğu- Dava konusu bir diğer taşınmaz yönünden davalı 5. kişi yönünden davanın reddine karar verildiğine göre bu taşınmazı ellerinden çıkaran davalıların, taşınmazları ellerinden çıkardıkları tarihteki taşınmazın bedeli kadar tazminattan sorumlu tutulmaları gerektiği, tazminat miktarı belirtilmeden kararın infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm tesisinin de isabetsiz olduğu- Davanın bedele dönüşmesi halinde, bu bedelden borçlunun sorumluluğu söz konusu olmayacağı-
Yargılama sırasında bir protokol imzalanarak borçlu şirketin dava konusu dosyalar dışındaki tüm borçları yönünden bir ödeme planı yapılmış, ancak bu protokolde görülmekte olan tasarrufun iptali davası ile ilgili bir hüküm olmadığı gibi bu protokolün bir sulh niteliği taşıdığı belirtilmediği, taraflarca bu protokole göre karar verilmesi yönünde bir mutabakat da bulunmadığı görüldüğünden, mahkemece dava konusu taşınmazların devrine ilişkin tasarrufun belirtilen ve kesinleşen iki icra dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tahsilde tekerrür oluşturmayacağı belirtilmek sureti ile iptaline karar verilmesi gerektiği- Bu davanın konusu olmayan davacı alacaklı bankanın borcunu belirlemek sureti ile bu miktarlarla sınırlı olarak iptale karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacının alacağının kredi genel söleşmesinden doğduğu, icra takibinin kesinleşip, haciz tutanağının geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, iptali istenen tasarrufların takip konusu borçtan sonra yapıldığı- Davalı borçlu ile davalı 3. kişinin borcun dayanağı olan kredi genel sözleşmesinin imzalandığı tarih itibari ile karı koca olması, davalı 3. kişinin borçlunun durumunu bilen bilebilecek kişilerden olması, borcun boşanma protokolünden önce doğmuş bulunması, İİK 278/3 gereği davalılar arasındaki tasarrufun bağış hükmünde sayılmasına göre davacının takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tasarrufun iptaline, tasarrufa konu diğer bağımsız bölümün dava dışı 4. kişiye satıldığının tespit edilmesi sebebi ile İİK 283/2 gereğince iş bu gayrımenkul yönünden talebin bedele dönüştüğü göz önüne alınarak adı geçen davalı 3. kişinin taşınmazı elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri nispetinde davacının takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak nakten tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği-
İster, İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları olsun ister BK'nun 19.maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali davası olsun amaç, alacaklının alacağını tahsilini sağlamak olduğundan davacının, davası sabit olduğu takdirde, İİK.md.283/1 maddesinin kıyas yolu ile uygulanması sağlanarak, satışın takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptali gerektiği, mahkemece tapunun iptali ile borçlu adına tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
TBK. mad. 19 uyarınca açılan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı- İİK. mad. 277 vd.uyarınca iptal davası açma hakkının, davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği- Mahkemenin, "davacının açtığı davanın İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu" şeklindeki nitelendirmesi (HMK. mad. 33) hatalı olduğundan, TBK mad. 19 gereğince muvazaalı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan delillere göre karar verilmesi gerektiği- "Aciz vesikası bulunmadığı" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Somut olayda takip konusu alacağa ilişkin 10.11.2015 tarihli satış vaadi sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığı için geçerli kabul edilemeyeceği- Bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan 10.11.2015 tarihli taşınmaz satım sözleşmesine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümler de geçersiz olduğundan cezai şarta ilişkin takip konusu alacağın da gerçek bir alacak olduğundan bahsedilemeyeceği- Bu durumda eldeki davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği-
"İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler." şeklindeki HMK. mad. 394/3 uyarınca, Tasarrufun iptali davasını kazanan kişinin aldığı karar ile, mahkemece iflasının ertelenmesi istenen şirketlerden Ltd. Şti. adına kayıtlı taşınmaz üzerine konulan ihtiyati tedbir kararının, satışa engel olmadığının tespitine ve satışına izin verilmesini talep etmiş olup, bu alacaklının dilekçesinin ihtiyati tedbir kararına itiraz niteliğinde olduğu ve süresinde verildiği, istemde bulunanın ihtiyati tedbire itiraz hakkının bulunduğu- Üçüncü kişinin davacısı, iflasının ertelenmesi istenen şirketlerden Ltd. Şti.nin ise davalılarından olduğu davada, taşınmazdaki satışların iptali ile üçüncü kişinin alacaklısı olduğu icra dosyasındaki alacağın tahsili amacı ile üçüncü kişiye taşınmaz için haciz ve satış isteme yetkisi verilmiş olduğu, bu hakkın şahsi ve nispi olup ayni bir nitelik arz etmediği, verilen tedbir kararının üçüncü kişinin haklarını etkiler nitelikte olduğu gibi maddi hukuka da ilişkin olduğu ve tasarrufun iptali davasında verilen ilamın infazını da engellediği-
Derdestlik dava şartı olduğundan (HMK. mad. 114,1/1), davanın tarafları, davanın konusu ve sebepleri olan bir davanın ikinci kez açılması halinde ikinci davanın açıldığı mahkemenin davanın reddine karar vereceği-  Davacı tarafından yapılan takibin borçlusu dava dışı bir başka kişi olup, tasarruf da bu şahıs tarafından değil, borçlu olmayan şirket tarafından yapıldığı, davacının şirket aleyhine açılan alacak davalarının red edildiği, bir alacağının da olmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddi gerektiği-  Tasarrufun iptali davalarının kabulü halinde, tapunun iptaline gerek olmadan tasarrufun alacaklının takip konusu yaptığı alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerektiği-
Dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahsın, tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekeceği-
Tasarrufun iptali davalarında, 3. kişi ve 4. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü veya beşinci kişinin davaya dahil edilmemesi veya davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde İİK 283/2 maddesi gereğince bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekeceği- Davalı borçlunun borcundan dolayı dava konusu taşınmazın cebri icra yolu ile satılması halinde 3. ve 4. kişi konumundaki davalının elinde bir bedel kalmış ise bu bedel ile sorumlu tutulması gerekeceği- Cebri satıştan para kalmadığının anlaşılması halinde ise bu taşınmaz yönünden 'konusu kalmayan dava hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına' karar verileceği-