Davacının, 1.400,00 TL brüt ücret aldığını iddia ettiği uyuşmazlıkta, mahkemece tanık beyanlarına göre davacının aylık ücretinin brüt 1.678,53 TL, net 1.200,00 TL olarak kabul edildiği, bu durumda mahkemenin HMK'nun 25. maddesindeki maddi vakıa ile bağlılık ve HMK'nun 26. maddesindeki taleple bağlılık kuralları ihlal edilerek iddia edilen aylık ücret miktarından daha yüksek bir miktarı hükme esas almasının hatalı olduğu- Davacının çalışma süresi 26.03.2007-15.11.2012 tarihleri arasındaki dönem olarak kabul edilmesine karşın, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, fazla çalışma ücreti alacağının hesaplanmasına ilişkin tablo da fazla çalışma ücret alacağının 31.03.2013 tarihine kadar hesaplanmasının hatalı olduğu-
Tefhim edilen (direnme) kararda, hükmün sadece dava konusu edilen alacakları kapsadığı, yargılama giderleri ile ilgili hüküm fıkrası bulunmadığı, tefhim edilen hükmün gerekçe içermediği görüldüğünden, temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliği ile başlayacağı- Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmanın hâkimin görevi olduğu, ancak hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermeyeceği veya hatırlatamayacağı, bu durumda mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesinin söz konusu olduğu- Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, iş yerine giriş çıkışı gösteren belgelerin, iş yeri iç yazışmaların delil niteliğinde olduğu, ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği- Tarafların üzerinde serbestçe taraf edebilecekleri, "taraflarca hazırlama ilkesi"ne tabi davada delil bildirmeyen davalı Belediyenin mahkemece iki kez müzekkere ile istenmesine rağmen fazla çalışmaya esas olabilecek vardiya ve izin çizelgeleri ile puantaj cetveli ve benzeri belgeleri göndermediği, ancak davacının Belediyenin işçisi olmadığını belirterek hizmet alım sözleşmeleri ile bir adet şartname gönderdiği, ayrıca davacıyı çalıştıran alt işverenlere de özlük dosyaları için yazı yazıldığı ancak müzekkerelerin biri hariç tebliğ edilemediği anlaşıldığından, mahkemece eksik araştırmayla kurulan bir hükmün söz konusu olmadığı ve mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu-
Karar gerekçesinde davacının son brüt ücreti açıklandığı halde, net ücrete göre hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmasının gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturduğu- 6100 sayılı HMK'nın 25. maddesine göre Kanun'da öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağından davacının iddia etmediği halde gece çalışması yapıldığının kabulünün hatalı olduğu-
Bilirkişi raporunda, davacının ; haftanın 3 günü 08:30-18:00 saatleri arasında çalıştığı, haftanın 3 günü ise dinlenen tanık beyanları dikkate alınarak ortalama 3 saat daha fazladan mesai yaptığı ve bu günlerde ise 08:30–21:00 saatleri arasında çalıştığı anlaşılmaktadır denilerek, haftalık çalışma süresi 58,5 saat hesaplanmış, bu süreden haftalık yasal çalışma süresi düşülerek haftalık fazla mesai süresi 13,5 saat olarak tespit edildiği, bu hesaplama şeklinin, 6100 sayılı HMK’nun 25. maddesinde düzenlenen maddi vakıa ile bağlılık ilkesine aykırı olduğu, fazla mesai ücretinin, ispatlandığı üzere ve talep aşılmadan, davacının haftada 2 gün 08:30-18:00 saatleri arasında, haftada 3 gün 08:30-20:30 saatleri arasında ve C.rtesi günleri 08:30-14:00 saatleri arasında çalıştığı kabul edilerek haftalık (53,5-45=8,5 ) 8.5 saat üzerinden hesaplanması gerekeceği- Hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olduğu ve infazda tereddüde yol açacağı-
Davacının dava dilekçesinde yıllık izinlerinin büyük bir kısmını kullanamadığını iddia ettiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, yıllık izinlerin kullandırıldığının veya fesihle birlikte karşılığı ücretlerin ödendiğinin davacının imzasını taşıyan yazılı belgelerle ispatlanamaması nedeniyle davacının hizmet süresine göre hak kazandığı tüm izin günleri için hesaplama yapıldığı, dosyaya, bilirkişi raporundan sonra sunulan izin belgesinin de değerlendirilmediği, bu durumda, dava dilekçesindeki maddi vakıa ile bağlılık ilkesi gereğince, davacı asilin yıllık izinlerinin ne kadarını kullandığı hakkında beyanları alınarak ve rapordan sonra sunulan yıllık izin belgesi de değerlendirilerek, sonucuna göre yıllık izin ücretinin hesaplanması gerekeceği-
9. HD. 27.06.2018 T. E: 2017/8305, K: 14041-
Süresinden sonra sunulan cevap dilekçesinin, ıslah ile, süresinde sunulan cevap dilekçesi haline getirilemeyeceği- Davalının süresinde dayanmadığı vakıalar hükme esas alınamayacağı ve davacıya kusur olarak yüklenemeyeceği- Davalı erkeğin, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmasına karşın, davacı kadının, davalı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğunun kabulünün hatalı olduğu- Davalı erkek tam kusurlu olup, tam kusurlu davalı yararına manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Davacı kadın, anlaşmalı boşanmaya dayalı dava açmış ise de; ön inceleme duruşmasında davasına şiddetli geçimsizlik nedenine dayalı olarak devam edeceğini beyan etmesine rağmen sonraki celsede dava dilekçesini tekrar ettiğini beyan ederek usulüne uygun yeni bir dava dilekçesi sunmamış olduğu anlaşıldığından, hakimin taleple bağlılık ilkesini dikkate almaksızın erkeğe kusur yüklemesinin doğru olmadığı- Davacı kadının açıklamalı dava dilekçesi sunmadığı ve usulüne uygun tazminat talebi olmadığı, bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah (HMK m. 176) işlemi de mevcut olmadığı halde, yazılı şekilde kadın yararına maddi tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Davacının dayanmadığı vakıaların hükme esas alınması mümkün olmadığından, davacı erkeğin eşinin kendisine hakaret ettiği, evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmediği gibi vakıaların kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Kadının cinsel ilişkiden kaçındığının da ispatlanamaması üzerine 'cinsel birlikteliği gerçekleştiremeyen' erkeğin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tam kusurlu olduğunun kabulünün gerektiği- Davalı kadına yapılan tebligatın geçersiz olmasından kaynaklı, taleplerinin süresinde kabulünün gerektiğinden bahisle davalı kadının yoksulluk nafakası talebinin miktarı açıklattırılıp (HMK m. 31), talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerektiği- Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkek tam kusurlu olup, bu kusurlu davranışın kadının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı anlaşıldığından, mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; davacı erkek dilekçeler aşamasında yalnızca davalı kadının şiddet uyguladığı vakıasına dayanmış olup, tarafların dayanmadığı vakıaların hükme esas alınması mümkün olmadığı için davacı tarafça usulüne uygun şekilde süresince ileri sürülmeyen ve dayanılmayan şiddet dışındaki vakıaların davalı kadına kusur olarak yüklenilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu- Boşanmaya neden olan olaylarda davacı erkek daha kusurlu olduğundan, davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği-