Mahkemece davacının davalı yanında avukat olarak (staj dahil) çalıştığı dönemler üzerinden çalışma süresini hesaplamış olsa da, davacı vekili, dava dilekçesinde; “davalı tarafça iş sözleşmesi haksız olarak feshedildiğinden müvekkile çalışmış olduğu 13.10.2011 tarihi ile 21.07.2014 tarihi (staj süresini dahil olmadığı dönem) arasındaki kıdem tazminatı ödenmelidir” açıklamasında bulunmuş olması karşısında, taleple bağlı kalınarak, davacının davalı yanında çalışma süresinin hesaplanmasında, stajyer avukat olarak çalıştığı süreler çıkarılarak hesaplama yapılması gerektiği-
Fazla çalışma alacağının, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri bir konu olduğu- Tarafların uhdesinde bulunan ancak ibraz edilmeyen delillerin mahkemece re'sen getirtilmesinin, "taraflarca hazırlama ilkesine" (HMK. mad. 25) aykırı olacağı-  Uyuşmazlık konusu fazla çalışma alacağının davacı tanık beyanlarına göre hesaplanıp hüküm altına alınmasının isabetli olduğu-
Davacı ile ilk el durumundaki dava dışı kişi arasındaki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulabilmesi için bu kişinin tapu iptali davasında yer almasının zorunlu olduğu- İlk el durumundaki kişinin davada yer almasının sağlanması, davacı ile bu kişinin arasındaki temlikin inançlı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, davacı tarafından bu kişiye yapılan temlikin inançlı olduğunun saptanması durumunda, son kayıt maliki davalının TMK'nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağının değerlendirilmesi gerektiği-
Tacirler arasız hizmet sözleşmesi uyarınca alacak istemi- Şartnamede geçici hak edişlere itirazın ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenlemenin hakimin kendiliğinden nazara alabileceği bir düzenleme veya hüküm niteliğinde olmadığı ve davalı bu durumu savunmasında ileri sürmediğinden mahkemece re'sen nazara alınmayacağı-
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmalarına ve kadının tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerinin reddine hükmedilmiş ise de; davacı erkeğin dava dilekçesinde mahkemece kadına kusur olarak yüklenen vakıalara usulüne uygun şekilde dayanmadığı, mahkemece, usulüne uygun şekilde ileri sürülmeyen ve dayanılmayan vakıaların davalı kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Davalı kadının, yasal süreden sonra verdiği cevap dilekçesinde yer alan maddi ve manevi tazminat talepleri ile yoksulluk nafakası hakkında mahkemece karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm oluşturacak şekilde bu taleplerin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Boşanma kararı kesinleşmesine rağmen davacıya ait konutta davacının rızası hilafına haksız olarak oturmaya devam ettiği iddia edilen davalı eski eşe karşı açılmış ecrimisil davasının (dava dilekçesinde, davalı aleyhine 15 aylık kira parasının ödenmesi için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali talep edilmiş ise de) asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği-
Mahkemece, usulüne uygun şekilde ileri sürülmeyen ve dayanılmayan vakıaların davalı-karşı davacı erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, bu durumda mahkemece, davacı yanca usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen vakıalar dikkate alınarak davacı-karşı davalı erkeğe kusur yüklenilmesinin doğru olmadığı, gerçekleşen bu durum karşısında, mahkemece davacı- karşı davalı kadına yüklenen ve temyiz edilmeyerek kesinleşen kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-karşı davalı kadın tamamen kusurlu olduğu ve davalı-karşı davacı tarafa yüklenecek kusurlu bir davranış ispatlanamadığı halde davalı-karşı davacı davacı kadının boşanma davasının reddi gerekeceği- Ön inceleme duruşmasına kadar usule uygun şekilde dava veya cevaba cevap dilekçesi ile tazminat talebinde bulunmayan davacı-karşı davalı kadının dava dilekçesinden sonra verdiği beyan dilekçesi ile talep ettiği maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında davalı-karşı davacının bu taleplere açık rızası bulunmadığı gibi, bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de mevcut olmadığından, mahkemece olumlu ya da olumsuz karar verilebilecek nitelikte, bir maddi ve manevi tazminat talebinin mevcut olmadığı, bu durumda; davacı-karşı davalı kadının tazminat talepleri hakkında "Usulüne uygun ileri sürülmediğinden karar verilmesine yer olmadığına" karar verilecek yerde, bu konuda yazılı şekilde maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Kısmi davada, mahkemece "taleple bağlılık ilkesi'' ihlal edilerek re'sen harç tamamlattırılmasının hatalı olduğu- Islah talebi olmadan harç ikmali ıslah niteliğinde görülmediğinden ve ilk dava dilekçesindeki her bir talep 1.000,00 TL olduğu halde eksik işler bedeli ve gecikme cezalarının ayrı ayrı talepler olduğu dikkate alınarak, ıslah ile artırılan miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekirken ilk dava dilekçesindeki yer almayan tutarlar dikkate alınarak faiz işletilmesinin hatalı olduğu- Teslimi kararlaştırılan dairenin arsa sahibi tarafından üçüncü kişilere satımı halinde istenemeyeceği- Eksik iş bedeline mahsuben yapılan ödeme tutarınca davanın konusuz kaldığı-
Davalı kadının usulüne uygun tebligata rağmen süresinden sonra cevap dilekçesi verdiğinin, süresinde dayanılmayan vakıaların hükme esas alınarak davacıya kusur yüklenemeyeceğinin, bu nedenle mahkemece davacı erkeğe şiddet vakıasının kusur olarak yüklenilmesinin doğru olmadığı- Davacı erkeğin dava dilekçesinde, çalışarak biriktirdiği altınları, gümüş yüzüğünü, iki saatini ve hediye olarak kendisine gelen telefonunu davalı kadının evi terk ederken yanında götürdüğünü beyan ettiği ve bunların iadesini istediği, davacı erkeğin bu talebinin boşanmanın fer'isi niteliğinde olduğu, dava dilekçesinden alınan başvurma harcının tüm istekleri kapsayacağı-
Davacı vekili yeni duruşma gününü UYAP marifetiyle öğreneceğini beyanla mazeret bildirerek celseye katılmamış, mahkemece davacı vekilinin bildirdiği mazeretin kabulüne karar verildiği halde, yeni bir duruşma günü verilerek mazereti kabul edilen davacı vekilinin talebi gibi yeni duruşma gününü UYAP marifetiyle öğrenmesine karar verilmesi gerekirken, aynı celsede yargılamaya devam edilerek mazereti kabul edilen davacı vekilinin yokluğunda karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması mahiyetinde olduğu-