Borçlu İİK'nun 170. maddesi uyarınca imza inkarında bulunmuş olup, imza inkarında ispat yükünün alacaklıya ait olduğu-
İtiraz üzerine takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmediği, dolayısıyla borçlu aleyhine para cezasına hükmedilmesi için yasada aranan koşulların oluşmadığı anlaşılmış olup, bu durumda borçlunun para cezasına mahkum edilmesinin doğru olmadığı-
İcra mahkemesince, imzaya itirazda bulunan borçlu vekiline gider avansının yatırılması için yasaya uygun olarak iki haftalık "kesin süre" verilmesi gerektiği; davacı borçlu vekiline Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak kesin süreye uyulmaması halinde, "dava şartı yokluğu" nedeniyle "davanın usulden reddine karar verileceği" yolunda ihtarname tebliğ edilmeden " gider avansının yatırılmaması" nedeniyle "davanın reddine" karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı- Gider avansı, dava şartlarından olup (HMK. mad. 114/9), HMK. mad.115/2 uyarınca, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus belirtilmeden "davanın reddine" şeklinde hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu-
Keşide tarihindeki düzenlemeye ilişkin keşideci borçlunun onayı olmadığından, söz konusu değişikliğin geçerli olmayacağı- Çekin keşide tarihinin, burada yapılan tahrifattan önceki tarih olduğunun kabulü ile ibrazın süresinde olup olmadığının, bu tarihe göre belirlenmesi gerektiği-
Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılması gerekeceği, sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekeceği- Fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle imza incelemesine esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek, incelemenin bunlar üzerinden yapılması gerekeceği- Herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesinin şart olduğu-
Mahkemece, öncelikle keşideci imzasına da itiraz bulunduğuna göre, keşide yerindeki imzanın borçluya ait olup olmadığının tespiti ile keşide yerindeki imzanın borçluya ait olduğunun tespiti halinde ise, çekin düzeltilen keşide tarihi yanındaki "paraf" imzasının, keşideci bölümünde mevcut keşideci imzası ile mukayese edilerek, aynı el ürünü olup olmadığı yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılması, farklı olduğunun tespiti halinde, senedin keşide tarihi, tahrifattan önce yazılmış olan şekli ile kabul edilip, bu haliyle muhatap bankaya süresinde ibraz edilip edilmediği belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibine karşı borçlunun imzaya itiraz ettiği ve takibin durdurulmasını istediği mahkemece, davanın kabulü ile tazminat talebinin reddine karar verildiği, ancak alacaklının, takip dayanağı senette lehtar, borçlunun ise avalist olduğu anlaşıldığı, bu durumda alacaklı, borçlu ile doğrudan ilişki içinde olduğundan imzanın adı geçene ait olup olmadığını bilebilecek durumda olduğu, bonodaki imzanın borçlu avalistin eli ürünü olduğunu kontrol etmeden ya da imzanın huzurunda atılmasını sağlamadan bonoyu alan alacaklının, imzaya itirazı kabul edilene karşı başlattığı takipte ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekeceğinden tazminat isteminin reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Borçlu şirket temsilcisi hazırlık aşamasında C.Savcılığında alınan ifadesinde her ne kadar çekteki imzanın kendisine ait olduğunu ikrar etmiş ise de; bu ikrar mahkeme kararının verildiği tarihten 4 ay sonra olup, bu beyanın davadan feragat olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı-
26.04.2015 tarihli tedbir kararı ile alacağın %15'i oranında teminat karşılığında takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmiş ise de; öngörülen teminat yatırılmadığından takibin durmadığının anlaşıldığı, o halde mahkemece, takibin durdurulmadığı dikkate alınarak imza itirazının reddi ile yetinilmesi gerekir iken borçlu aleyhine ayrıca tazminat ve para cezasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Kesin kanaat bildiren 16.01.2015 havale tarihli rapor ile imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı konusunda görüş bildirmeyen Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince düzenlenen 28.08.2014 tarihli rapor arasında çelişki meydana gelmiş olup, iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından ilk iki raporu düzenleyen bilirkişi ve kurumların dışında, yeniden ve ehil bilirkişilerden oluşacak bir kuruldan rapor alınmak suretiyle çelişkinin giderilmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, ilk ve son raporun aynı kurumdan alındığı gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-