Sıra cetvelinin iptali istemine ilişkin davada öncelikle şikayetçinin geçerli bir takibi ve haczi olmasının dava şartı olduğu ve bu hususun karar kesinleşinceye kadar dikkate alınması gerektiği- Şikayetçi alacaklı aleyhine İİK 277 ve TBK 19 uyarınca takibin iptali istemi ile  açılan davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği anlaşıldığından, sıra cetvelinin iptaline ilişkin davada şikayetçinin hukuki menfaati kalmadığı-
Dosyanın içeriğine, toplanan delillere ve davanın niteliğine göre eldeki davaya konu istemde ihtiyati tedbir yerine ihtiyati haciz kararı verilebileceği, mahkemece 03/10/2022 tarihli ara kararı ile ihtiyati hacze göre daha kapsamlı nitelikte olan ihtiyati tedbire hükmedildiği gözetildiğinde ve istinafa gelenin sıfatı ve istinaf sebebiyle sınırlı olarak yapılan incelemede, ara kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Muvazaa davasının borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçladığı, davacının bu davadaki amacının alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamak olduğu, muvazaaya dayalı iptal davasında davacının "muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını" ileri sürmek olduğu, bu yasal nedenle iptal davasının, davacıya alacağını veya açtığı davada tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olduğu, bu davada incelenmesi gereken hususun "TBK.'nin 19. maddesinde yazılı şartların gerçekleşip gerçekleşmediği" olduğu-
Ön inceleme oturumunda davanın İİK. 277 vd.na dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu yönündeki mahkeme tespitinin davacı vekili tarafından imzalandığı ve daha sonra "davanın TBK 19'a dayalı olarak görülmesi" talepli dilekçenin iddianın genişletilmesi süresinde verilmemiş olduğu anlaşıldığından, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği-
Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davasında, şikayetçinin taraf olmadığı alacaklı ile borçlu arasında düzenlenen rehin gibi resmi belgeler bulunması halinde dahi şikayet edilen alacaklının alacağını başka delillerle ispatlaması gerektiği- Rehin tarihi itibariyle rehin veren banka borçlusu  A.Ş'nin lehine rehin verilen davalıya bir borcu bulunmadığı- Sıra cetvelinin düzenlendiği tarih itibariyle kayıtlarda bulunan rehin bedeline göre oldukça az miktarda olan alacağın sonuca etkisi bulunmadığı- Kendi borcunu ödemede temerrüde düşen borçlunun, taşınmazını üçüncü kişi lehine rehin vermesinin muvazaa yapıldığına karine olduğu- " İtiraza konu alacağın noterlik tarafından yapılmış rehin sözleşmesine dayalı olduğu, rehin sözleşmesinin resmi belge vasfında bulunduğu gibi sözleşmeye konu alacak ve ilişkinin de ispat külfeti kendisinde olan davalının ticari defter ve kayıtlarıyla doğrulandığı, davalı alacağının muvazaalı olmadığının" kabul edilemeyeceği- Mahkemece; davacının davasının kabulü ile sıra cetvelinde davalıya ayrılan payın, yargılama giderleri ve vekalet ücreti de dahil olmak üzere öncelikle davacıya ödenmesine, artan kısım bulunması halinde, davalıya bırakılmasına karar verilmesi gerektiği-
Davacı, taraflar arasında düzenlenen sözleşme hükümlerine bağlı kalmamış, davalının eğitim süresi bitmeden ilişiğinin kesilmesini talep etmiştir. Oysa taraflar arasında düzenlenen sözleşmede zorunlu hizmet yükümlülüğü eğitim programının bitmiş olması şartına bağlanmış; bu şart da davacının kusurlu davranışı ile gerçekleşmemiştir. Bu durumda davacı, taraflar arasındaki sözleşme gereğince, tamamlanmayan eğitim karşılığında zorunlu hizmet talebinde bulunamayacağı gibi, hizmetin verilmemesi durumunda yapılan masrafları da talep edemez.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, TBK.'nin 19. maddesine dayalı olarak açılan nam-ı müstear niteliğindeki muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu, Bölge Adliye Mahkemesinin "davanın İİK.'nin 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu" yönündeki nitelemesi ve "iptali istenilen satışın borçlu tarafından gerçekleştirilmemiş olduğu" şeklindeki gerekçesi yerinde olamamakla birlikte, bu tür davanın görülebilmesi için de iptali istenilen muvazaalı işlemin borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olmasının ön koşul olduğu, dairemizin giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerinden olduğu ve koşul somut olayda gerçekleşmediğinden, sonuç itibarıyla "davanın reddine" ilişkin kararın yerinde olduğu-
Somut olayda; davacı vekilinin borçlu davalı E.Z ile diğer davalılar H. ve E. arasında devam eden Adana Genel İcra Dairesinin 2022/... Esas sayılı icra takibine konu alacak ilişkisinin muvazaalı olduğu ve taraflar arasında devam eden boşanma katılma payı ve ziynet eşyalarına konu davalardaki tazminat talebinin sonuçsuz bırakılmasının amaçlandığı iddiasıyla eldeki davayı açtığı, tasarrufun iptali talebinin taşınmaz yönünden aynına ilişkin olmadığı, TBK'nın 19.maddesine göre açılan davalarda alacağın teminat altına alınabilmesi için İİK 281.maddesine göre ihtiyati haciz kararı verilebileceği, bu sebeple mahkemenin ihtiyati tedbir taleplerinin reddine ilişkin kararının yerinde olduğu anlaşılmakta ise de, taşınmazın uyuşmazlık konusu olmaması, malvarlığına yönelik olmayan eldeki davada mülkiyet hakkına yönelik ihtiyati haciz verilmesi yerinde olmadığından davalı vekilinin istinaf talebi bu yönlerden kabul edilerek, davada Adana Genel İcra Müdürlüğünün 2022/... Esas sayılı takip dosyasına davalı-alacaklı adına gelen ve gelecek olan paraların üzerine dava değeri olan 1.675.000,00-TL'nin %15'i oranında teminat yatırılması halinde, yine dava değeri olan 1.675.000,00 TL'nin icra kasasına girmesi durumunda yapılan  tahsilatın alacaklıya ödenmemesi yönünde  ihtiyati haciz konulmasına yönelik karar verilmesinin isabetli olduğu-
Uyuşmazlığın, TBK.'nin 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu-
Muvazaanın tek taraflı veya iki taraflı sözleşmelerde mümkün olduğu gibi, hem borçlandırıcı hem de tasarrufi işlemlerde yapılabileceği, oysa inanç sözleşmesi hakkın kullanılması ile ilgili olduğundan ancak tasarrufi işlemlerde söz konusu olacağı-İnan sözleşmesi inanılanın yükümlülüklerini, inanç konusunun kullanılma ve tekrar iade koşullarını düzenlediği, buna karşın muvazaa sözleşmesi ise yapılan işlemin tamamen veya kısmen sonuçlarını kaldıracağı-