İhtiyati haciz talep edebilmek için, öncelikle ortada bir para borcunun bulunması gerektiği, bir diğer deyişle ihtiyati haciz talep eden kişinin talep konusu borcun alacaklısı sıfatına sahip olması gerektiği- İhtiyati haciz isteyebilmek için, alacağın kural olarak vadesinin gelmiş olması gerektiği- Vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilmesinin diğer bir şartı ise alacak rehin ile temin edilmemiş olması gerektiği- Davacı talebinin taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik olduğu, İİK.'in 257 ve devamı maddeleri ile İİK.'in 281. maddesindeki şartların oluştuğu anlaşıldığından; davacının ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için esas hakkında kesin bir kanaat oluşmasına gerek bulunmadığı gibi tam bir ispat aranması da gerekmediği- Hakimin, ihtiyati haciz kararı verilip verilmeyeceği hususundaki takdir hakkını, sunulan delillere göre kullanacağı- Somut olayda,  UYAP üzerinden yapılan incelemede hem eldeki dosyada hem de icra takip dosyasında takibin dayanağı alacağa ve alacağın doğum tarihine ilişkin bilgi ya da belgenin bulunmadığı, TBK'nın 19.maddesi kapsamında iptali talep edilen davalılar arasındaki işlemlerin muvazaalı olduğuna dair yaklaşık ispat koşulunun da henüz sağlanamadığı dikkate alındığında, ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Murisin sağlığında taşınmazlarını vekâleten satan davalıya karşı, vekilin kendine yapılmış bir temlik bulunmaması karşısında, mirasçı olan davacının taşınmaz satışlarından hissesine düşen bedel yönünden tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı- Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozma konusu ile ilgili yeni bir hukuki değerlendirme ve gerekçeye dayalı oluşturulan yeni hüküm niteliğinde olduğu ve kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Asgari tarımsal arazi büyüklüğüne erişmiş tarım arazilerinin bölünemez eşya niteliği kazanmış olacağı, asgari tarımsal arazi büyüklüğünün mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemeyeceği, ifraz edilemeyeceği, hisselendirilemeyeceği, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedinin artırılamayacağına dair hüküm, kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce res'en dikkate alınması gerektiği- 5403 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri üzerinde durulmaksızın davalının davayı kabulü hükme esas alınarak tapu iptali ve tescil talebinin kabulü ile davacılar adına tescile karar verilmesi halinde kamu yararı amacıyla getirilen ve kamu düzenine ilişkin olan "bölünemez büyüklük" kuralı ihlal edilmiş olmakta, davacılar ve davalı iyiniyet kuralına aykırı olarak Kanun maddesini dolanmak suretiyle tarım arazilerinin bölünmesine sebebiyet verildiği- Kesinleşmiş mahkeme kararı olsa da davacılar ve davalı arasında bu danışıklı durumu yasanın koruması söz konusu olmayacağından, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü vekilinin yargılamanın iadesini kamu yararı adına talep etme hakkı bulunduğu-
Tasarrufun iptali istemine ilişkin olan davada, harcın dava değeri tasarrufa konu taşınmazın tasarruf tarihindeki değeri ile takip çıkışı alacak miktarından hangisi düşük ise düşük olan tutardan ibaret olduğu-
Davacının davayı açmaktaki amacının davalıdan olan zimmet alacağını tahsil etmek olduğu- Bu amaçla davalı Z.nin 1999 yılında aldığı taşınmazın 1/2 hissesinin muvazaaya dayandığı ve aslında N'nin zimmetten elde ettiği parayla alındığı gerekçesiyle iptalini istediği- Taşınmazın 1/2 hissesinin 14.10.1999 tarihinde üçüncü kişiden satın alındığı- Taşınmazın satın alındığı tarihteki 1/2 hissenin değeri dikkate alındığında davalı Z.'nin bu hisseyi satın alabilecek ekonomik güç ve imkâna sahip olduğu,- Dava konusu taşınmazın diğer davalı N.'nin davacı bankaya yönelik zimmet eylemi neticesi elde ettiği parayla satın alındığına dair herhangi bir delil bulunmadığı- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddinin gerektiği-
Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağladığı- Nam-ı müstear, sözleşmeyi kendi adına ancak gizlenmek isteyen kişi hesabına yapar ve onun bu sözleşmenin gerçek tarafı olmasının ve bilinmesini önlediği- Böylece genel anlamda danışıklı bir işlem yapılmış olduğu; çünkü nam-ı müstear işleminin bir danışıklı işlem olup, muvazaanın alt kategorisini oluşturduğu- Sözleşmede taraf gözükmeyen kişinin, sözleşmenin kendi hesabına yapılmış olduğunun tespitini isteyebileceği- Tasarrufun iptali davası yönünden ise; alacaklıdan mal kaçırmak isteyen borçlunun kendi adını gizli tutarak hukuki işlemi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırması olduğu- Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları, şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiş olduğu-
İİK 277 vd. uyarınca açılan davanın hem İİK'nın 277 vd hem de TBK 19 koşulları yönünden birlikte değerlendirilmesi hatalı olmakla birlikte davalı üçüncü kişiler borçluların mali durumunu bilebilecek derece de akraba olduklarından davanın kabulüne ilişkin kararın isabetli olduğu-
Davalı ile akrabalığı ve 3 no.lu bağımsız bölümün davacıya ait olduğunu bildiği hususlarının ispatlanamadığı, hakkın kazanılmasında asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğunu, aksini iddia edenin ispatla mükellef bulunduğu, dosya kapsamına göre davalının kötü niyetinin ispatlanamadığından tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet hakkını kazanan kişi konumunda olduğu, bu itibarla aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulünün mümkün bulunmadığı, aynı zamanda davacının 3 no.lu bağımsız bölümün tescilinin mümkün olmaması halinde yerine 7 no.lu bağımsız bölümün tescilini talep etmesinin de hukuken dinlenebilecek bir dava olmadığı, zira 7 no.lu bağımsız bölümün binadaki nitelik ve özelliklerinin ve değerinin çok farklı ve fazla olduğu, sözleşme uyarınca da 3 no.lu bağımsız bölüm yerine edim ifası şeklinde değerlendirilemeyeceği, davacının ancak geçerli sözleşmeye dayalı olarak kendisine verilmesi gereken taşınmazın dava tarihindeki kaim bedelini talep edebileceği, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olarak hazırlanan ve dosyaya sunulan bilirkişi raporu içeriğine göre de dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin de 90.000,00 TL olduğu belirtilerek tapu iptali tescil davasının reddine, alacak talebinin kısmen kabulü ile 90.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerektiği-
Ticari dava niteliğinde olduğundan arabulucuya başvurulmasının dava şartı olduğu- Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğine dair emredici ve özel nitelikteki düzenleme dikkate alındığında, mahkemece  davanın, arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle  davanın usulden reddi kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediği-