Somut olayda; davacı vekilinin borçlu davalı E.Z ile diğer davalılar H. ve E. arasında devam eden Adana Genel İcra Dairesinin 2022/... Esas sayılı icra takibine konu alacak ilişkisinin muvazaalı olduğu ve taraflar arasında devam eden boşanma katılma payı ve ziynet eşyalarına konu davalardaki tazminat talebinin sonuçsuz bırakılmasının amaçlandığı iddiasıyla eldeki davayı açtığı, tasarrufun iptali talebinin taşınmaz yönünden aynına ilişkin olmadığı, TBK'nın 19.maddesine göre açılan davalarda alacağın teminat altına alınabilmesi için İİK 281.maddesine göre ihtiyati haciz kararı verilebileceği, bu sebeple mahkemenin ihtiyati tedbir taleplerinin reddine ilişkin kararının yerinde olduğu anlaşılmakta ise de, taşınmazın uyuşmazlık konusu olmaması, malvarlığına yönelik olmayan eldeki davada mülkiyet hakkına yönelik ihtiyati haciz verilmesi yerinde olmadığından davalı vekilinin istinaf talebi bu yönlerden kabul edilerek, davada Adana Genel İcra Müdürlüğünün 2022/... Esas sayılı takip dosyasına davalı-alacaklı adına gelen ve gelecek olan paraların üzerine dava değeri olan 1.675.000,00-TL'nin %15'i oranında teminat yatırılması halinde, yine dava değeri olan 1.675.000,00 TL'nin icra kasasına girmesi durumunda yapılan  tahsilatın alacaklıya ödenmemesi yönünde  ihtiyati haciz konulmasına yönelik karar verilmesinin isabetli olduğu-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6183 sayılı Yasa'ya dayalı olarak açılan muvazaalı sözleşmeler nedeni ile alacak istemine ilişkindir...
Davacı vekilinin dava dilekçesindeki açıklamalardan, davanın İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkin olduğu açık olduğu halde davanın TBK'nın 19. maddesine göre açılan muvazaalı işlemin iptali isteği olarak nitelendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Davacı borçlunun kendisi hakkında başlattığı icra takibini sonuçsuz bırakmak için üçüncü kişiyle anlaşarak kendisi hakkında muvazaalı bir icra takibi başlattığı" ileri sürmüş olup bu davalı üçüncü kişinin takibi, davacının alacağının doğduğu tarihten sonra başlatıldığı, borçlunun ödeme emrini bizzat tebliğ aldıktan sonra icra müdürlüğüne dilekçe vererek, takibin kesinleşmesine muvafakat ettiği ve adına kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz konulabileceğini belirttiği anlaşıldığından, davacının İİK 277 vd. maddelerine dayalı olarak tasarrufun iptali davası açabileceği- Davalı üçüncü kişinin davacı alacaklının alacağından haberdar olduğu, davalı üçüncü kişinin borçluya (700.000,00 TL verebilecek) ekonomik gücü olmadığı, borçlu ile arkadaş oldukları, davalı borçlunun tefecilere bulaşınca senet vererek alacaklı gösterdiği üçüncü kişinin mal varlığına konulacak haczi engellemeye çalıştığını" belirtmesi, karşısında davacının davalılar arasındaki takibin muvazaalı olduğu yönündeki iddiasını ispatladığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında imzalanan bu protokol gereği davacının yaptığı aracılık, fırsat gösterme tellallığı niteliğinde olup, sözleşmede davacının hissedarlar ile davalı şirket arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi ya da gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılmasına aracılık edeceği yönünde herhangi bir ibare bulunmadığı ve davalı şirket ile arsanın hissedarları arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi ya da gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılması hususunun, sözleşmede kararlaştırılan ücretin muaccel olacağı zamanı tayin etmek amacıyla yazıldığı anlaşıldığından davacının, davalı şirket ile arsanın hissedarları arasında sözleşme kurulması fırsatına ait bilgiyi sağlamakla üzerine düşen yükümlülüğünü yerine getirdiği bu nedenle sözleşmede kararlaştırılan ücrete hak kazandığı-
Somut olayda; davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu da gözetilerek, dava konusu  taşınmazlar üzerine,  teminat ile konulan ihtiyati haczin dosya kapsamına ve yasal düzenlemelere uygun olduğu-
"Borç para vermesi üzerine adına senet düzenlendiğini" ileri süren davacı-alacaklı ile davalı-borçlu arasında bu senedin düzenlenmesi haricinde borcunun doğduğuna ilişkin usulüne uygun olarak bir delil gösterilmediği- 120.000,00 TL'nin elden teslim edilmiş olmasının  ve davacının alacağının tahsili amacı ile 2 yıl beklemesinin hayatın olağan akışına olmaması karşısında, davacının, 'alacağının gerçek bir alacak olduğunu' usulünce kanıtlayamamış olduğu ve bu durumda mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği- "Davalı-borçlunun nam-ı müstear şekilde dava konusu taşınmazı davalı imam nikahlı eşine tescil ettirdiği" iddia edilmişse de, bu taşınmazın davalıların miras bırakanı tarafından satın alındığının resmi senetten anlaşıldığı, davalı tarafından dava dışı eşine yönelik olarak açılan boşanma dava dosyası incelendiğinde, taşınmazın satın alınma tarihine göre, davalının namı müstear olarak davacı alacaklıdan mal kaçırma kastı ile taşınmazı adına yapmış olmasının mümkün olmadığı-
Tüm  dosya  kapsamında  bulunan delil ve  belgeler  birlikte  değerlendirildiğinde ihtiyati haciz şartları oluştuğundan, davacı vekilinin istinaf talebinin  kabulü ile ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına,  davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu da gözetilerek, dava konusu taşınmazın borçlu M. tarafından diğer davalı M.'ye satılan 1/4 hissesi üzerine, mahkemesince ilerde arttırılıp eksiltmek üzere dava değeri üzerinden belirlenecek teminat ile  ihtiyati haciz konulmasına karar  verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Türk Borçlar Kanunun 19. maddesi uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal istemine ilişkin davada, davacının, davalı S. E.'den alacağının ve alacak miktarının belli olmadığı, yargılamayı gerektirdiği, İİK'nun 257. vd. maddelerinde belirtilen ihtiyati haciz  şartlarının oluşmadığı, ilk derece mahkemesince itirazın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davacının amacının para alacağını tahsil etmek olduğu- İhtiyati  haczin amacının sadece teminat olduğu- Bu nedenle bir para alacağının korunması için ihtiyati tedbir yoluna değil, ihtiyati haciz yoluna başvurabileceği de yasal düzenleme gereği olduğu-Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi tarafından davacının ihtiyati haciz talebinin kabulüne ve davalının buna ilişkin itirazının reddine karar verilmesi kararı yerinde ise de; ara kararda ihtiyati hacze konu alacağın miktarının belirtilmediği, dosyanın bulunduğu aşama itibari ile alacağın  miktarı belirli değil ise de davacı tarafça dava dilekçesinde dava değeri olarak 5.000,00 TL. gösterildiği anlaşıldığından  davalı vekilinin istinaf talebinin   kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına,  davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu da gözetilerek, dava konusu  taşınmazlar üzerine, mahkemesince ilerde arttırılıp eksiltmek üzere belirlenecek teminat ile şimdilik 5.000,00 TL. teminat karşılığında 5.000,00 TL.lik  ihtiyati haciz konulmasına karar  verilmesinin isabetli olacağı-
Murisin ölümünden önce ölünceye kadar bakma akdi ile kardeşine devrettiği, bu sözleşmenin ehliyetsizlik, şekle ve ahlâka aykırılık kademeli olarak muris muvazaası nedenlerinden dolayı geçersiz olduğunu ileri sürerek açılan tapu iptal ve tescil davasında; temlik işlemin ivaz karşılığı ve ivazında bakım borcu olduğu, bakım borcunun da yerine getirildiği, yapılan temlikin muvazaalı olmadığı, sözleşmenin iyi niyet ve dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde yapıldığının kabul edilemeyeceği ve temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapılmadığı sabit olduğundan davanın reddine karar verileceği-