Muvazaanın 'tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır' şeklinde tanımlanabileceği- Mutlak muvazaada tarafların herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemeyip, yalnız görünüşteki bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulundukları, nispi muvazaada ise tarafların gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isteyip, onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulundukları- Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, tarafların gerçek iradelerine uymadığından görünüşteki işlemin ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmayacağı-
Kesin hükmün varlığı için, her iki davanın taraflarının, müddeabihin ve dava sebebinin aynı olması gerektiği- "Katkı payı alacağına ilişkin hükmedilecek tazminatı ödememek amacıyla taşınmazın davalı tarafından danışıklı olarak diğer davalıya devredildiği" iddiasıyla açılan davada, satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması durumunda davacının, satışa konu edilen maldan alacağının tahsili için yararlanabileceği; davacının bu hakkı, "ayni" değil, "şahsi" bir sonuç doğuracağından, "tapunun iptaline" değil, İİK. mad. 283/1 gereğince, "iptal ve tescile gerek olmaksızın, davacıya, taşınmazın haciz ve satışını isteyebilme hakkı tanınmasına" karar verilmesi gerektiği- Boşanma davasının karara bağlanmasından bir hafta sonra, çok düşük bir bedelle, hiçbir işi olmayan yeğeni diğer davalıya "satış göstererek" tapudan yapılan devrin katkı payı alacağından kurtulmaya yönelik olarak muvazaalı yapıldığı- "Davanın BK’nın 18. (TBK.nın 19.) maddesine göre açılan tasarrufun iptali davası niteliği taşıdığı ve taleple bağlılık ilkesi gereğince de İİK. 277 vd.na göre açılan tasarrufun iptali davası niteliğini taşımaması nedeniyle, İİK. mad. 283/1-2 uyarınca karar verilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Muvazaa (TBK19) nedeniyle açılan iptal davalarında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı gibi, bu davalarda hak düşürücü süre de uygulanmayacağı- "Davacının eşinden kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı ve tasarrufun iptali davası koşullarının da oluşmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Gerçek bedeli alınmak suretiyle yapılan satışlarda, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapıldığından söz edilemeyeceği- Satışa konu edilen bir malın devrinin ise belirli bir bedel karşılığında yapılacağı, ancak, bedelin mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet, bakım veya emeğin de "semen" olarak kabul edilebileceği- Eşlerin birbirilerine bakıp destek olmaları evlilik birliğinin bir gereği olduğundan, eşin normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu, görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin "semen" olarak değerlendirilmesi gerektiği- Murisin ilk eşinin ölümünden sonra tanıştığı davalı ile aralarında resmi nikah olmasa da bir aile düzeni kurarak öldüğü tarihe kadar birlikte yaşadığı, Birlikte yaşadıkları dönemde muris tarafından davalının geçimi sağlandığı gibi kendisine bir daire satın aldığı, ayrıca davalının ilk eşinden olan çocuklarına maddi destekte bulunarak iş kurmalarına yardımcı olduğu, 2004 yılında başlayan birliktelik sonrasında mirasbırakana prostat kanseri teşhisi konulmuş ise de, murisin uzun süre kimsenin bakımına ihtiyaç duymadan normal yaşamını sürdürdüğü, her türlü işini kendisinin gördüğü, çalışmaya devam ettiği, ölmeden önceki son üç ila yedi aylık dönemde bakıma muhtaç hâle geldiği, yatağa bağımlı olduğu bu dönemde ise murisle sadece davalının değil çocuklarının da ilgilendiği ve kendisine bir yardımcı temin edilerek bakımının yapıldığı anlaşıldığından, davalının fiili evlilik birliğiyle bağlı olduğu murise son günlerinde destek olup ilgilenmesi son derece normal olduğu ve bakıma muhtaç olduğu bu kısa dönemde murise paralı bir bakıcı tutulmasının yanında kızlarının da ilgilendikleri gözetildiğinde, davalı tarafından yapılan bakım ve hizmetin normal bir bakımın ötesinde kabul edilerek, "ivaz" olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı- Mirasbırakanın sosyal güvencesinin bulunduğu ve emekli maaşı aldığı, herhangi bir borcunun olmadığı, çok sayıda taşınmazın sahibi iken bunlardan üç ayrı taşınmazını 2009 ile 2010 yılları içerisinde üçüncü kişilere sattığı, böyle olunca mal varlığı ve geliri bulunan murisin içinde oturduğu evini davalıya satmasını gerektirir makul bir sebebin ve ihtiyacının söz konusu olmadığı, davalı tarafından yapıldığı ileri sürülen ödemelere dair bir belge sunulmadığı gibi ölümünden önce dava konusu taşınmaz dışında çok sayıda taşınmazını satan murisin terekesinden para çıkmadığı, hatta kredi kartı borcunun bulunduğu, davalıya yapılan devirlerde gösterilen bedeller ile taşınmazın gerçek değeri arasında ise fahiş fark bulunduğu, ayrıca mirasbırakanın davalı ile birlikte yaşamaya başladıktan sonra ilk eşinden olma çocukları ile arasının açıldığı anlaşıldığından, Mirasbırakanın, ilk eşinden olma davacı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı bedelini almadan birlikte yaşadığı davalıya temlik ettiği, tapuda gösterilen satışın "gerçek" bir satış olmayıp, "bağış" amacıyla yapıldığının kabulü gerektiği-
Yerel mahkemece, orman yangını nedeniyle açılan tazminat davasının yargılamasının yapıldığı ve yangına sebebiyet veren kişilerin tespit edilememesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği, dolayısıyla davalılardan .........’nun tazminattan sorumlu tutulmadığı, bu nedenle davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin .......... tarihli ......... esas ve .......... karar sayılı ilamı ile “............ Asliye Hukuk Mahkemesinin .......... değişik iş sayılı dosyasında yapılan tespit ve alınan bilirkişi raporları ile mahkemece alınan bilirkişi raporları ve dosyada mevcut diğer tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; davalılardan ..........'na ait ve diğer davalıların çalıştırıldığı çiftlikte yakılan ateşin, gerekli tedbirlerin alınmamış olması nedeniyle bitişikteki ormana sirayet etmesi sonucu yangının meydana geldiği, davalıların kusur durumlarının da araştırılarak, zararın kapsamı belirlenmek suretiyle sonuca gidilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozma kararı verildiği, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği ve kararın tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşıldığından, söz konusu dosyada davalılardan ............ aleyhine tazminata hükmedildiğine ve karar da kesinleştiğine göre davacının muvazaaya dayalı eldeki davayı açmakta hukuki yararının olduğunun kabulü gerekeceği, bu nedenle tüm deliller birlikte değerlendirilerek muvazaa konusunda gerekli araştırma yapılarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Sigara üretiminin yapıldığı işyerinde, üretim süreci tüm aşamaları ile birlikte değerlendirildiğinde dava dışı şirketlerce ham ve yarı mamul malzemelerin forkliftlerle işlenmek üzere diğer birimlere taşınması, depo alanlarında istiflenmesi ve depolanması işlerinin asıl işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmeyen bir parçası olduğu, zira bu işlemler asıl işin bölünemez bir parçası olup, gerçekleştirilmediğinde üretim sürecinin yürütülmesinin mümkün olmadığı- Davacı işçinin emir ve talimatları davalı işveren yetkililerinden alması, işe alım ve işten çıkarmada davalı işveren yetkililerinin söz sahibi olması, forklift temininin davalı işveren tarafından sağlanması hususları da gözetildiğinde, dava dışı şirketlerin sözleşme ile üstlendikleri mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona, uzmanlığa ve bağımsızlığa sahip olmadıkları; bir başka deyişle üretim ya da hizmet sunumuna ilişkin ekonomik faaliyetin bağımsız yönetimini üstlenmedikleri hizmet alım sözleşmesinin işçi teminine yönelik olduğu ve yasanın aradığı unsurları taşımadığı- Sonuç olarak; davalı işveren ile dava dışı şirketler arasında 4857 s. İş K.’nun 2. maddesine göre, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmayıp asıl işveren-alt işveren ilişkisinin yasal unsurlarını taşımadığından ve davacı başlangıçtan itibaren asıl işveren işçisi sayılacağından işyerinde davacı ile aynı işi yapan ve aynı vasıftaki emsal işçilere ödenen ücretlerin tespiti ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
TBK’nın 19. maddesine göre dava açılabilmesi için davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığının ön koşul olmadığı, ancak davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olmasının gerekli olduğu, somut olayda, davacının davalı aleyhine açtığı ve işbu dava sonucunu etkileyecek olan katılma ve katkı payı davası sonucu hükmedilecek alacağının tahsiline yönelik muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davası henüz sonuçlanmadığı, dolayısıyla davacının eldeki davayı açmaktaki hukuki yararının varlığını sürdürdüğünün anlaşıldığı, şu halde mahkemece; davacının davalı aleyhine açtığı katkı payı ve katılma alacağı davasının kesinleşmesi beklenerek, bu dava sonucunda davacının bir alacağı olduğunun kesinleşmesi halinde TBK’nun 19. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın satışına ilişkin tasarrufun iptale tabi olup olmadığının mevcut delillere göre değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği, aksi durumda yani davacının katkı payı alacağının olmadığının saptanması halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu alacağın değerinin şimdilik 90.000 TL'lik kısmı üzerinden harcın yatırılmak suretiyle davanın açıldığı, keşif neticesinde dava konulu kısmın taşınmazın değerinin 122.622,75 TL olarak belirlendiği ancak davacının harcını tamamlamadığı, sadece istinaf başvurusunda bulunan davalının da dava dilekçesinde belirtilen değer üzerinden harcı yatırmış olduğu dikkate alındığında, bölge adliye mahkemesince 'istinaf başvurusunun yapılmamış sayılması' değil istinaf sebeplerinin değerlendirilmek üzere işin esasına girilerek inceleme yapılması gerektiği-
Trafikte kayıtlı araçların, yapıları itibariyle taşınır mal da olsalar mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince (satış ise satış, bağış ise bağış) aracın mülkiyetini kazanabileceği; eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklılık varsa ve gerçekte bağış olan irade satış gibi gösterilmişse, gerçek iradelerin resmi senette birleşmemiş olması nedeniyle mülkiyetin de geçmeyeceği; yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak, delillerin imkân vermesi koşulu ile danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesinin gündeme geleceği- Bu halin de işlemin iptaline neden olacağı-
BK'nun 19. maddesinde anlamını bulan muvazaanın, "tarafların 3. kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uygun olmayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır" şeklinde tanımlanabileceği- Tarafların görünüşte yaptıkları işlemle, iradelerinin birleştiği işlem birbirinden farklılık taşıdığı durumlarda muvazaanın söz konusu olduğunun kabul edilmesi gerekeceği- Kural olarak üçüncü kişilerin muvazaa nedeniyle zarara uğradıkları takdirde, tek taraflı ve çok taraflı hukuki muamelelerin geçersizliğini ileri sürebilecekleri; çünkü muvazaalı bir işlem ile üçüncü kişinin zarar görmesi ona karşı işlenmiş bir haksız eşlem niteliğinde olduğu, ancak üçüncü kişilerin muvazaalı işlem ile zararı gördüklerinin benimsenebilmesi için onun işlemi yapandan alacağının bulunması ve bulacağın ödenmesini önlemek için muvazaalı işlemin yapılmış olması gerektiği- Dava konusu devrin davacı ile davalının ayrı yaşamalarına karar verildiği dönemde davalı borçlunun arkadaşına yapıldığı anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-