Mahkemece, davacı vekilinin dava dilekçesinde delil olarak ileri sürdüğü faturalar, davacı üçüncü kişinin tutması zorunlu ticari defterler, borçluların işletme defterlerindeki kayıtlar esas alınmak, davacı 3. kişi borçlularla ilgili ticaret sicil ve esnaf odası kayıtları, anılan taraflara ait Vergi Dairesi kayıtları da getirtilmek suretiyle, makine mühendisi, mali müşavir bilirkişilerden oluşacak bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak haczedilen makinaların, davacının dayandığı faturada belirtilen makineler olup olmadığı, bu faturanın davacının ticari defterlerine işlenip işlenmediği, işlenmişse bu defterlerin usulüne uygun tutulup tutulmadığı, açılış ve kapanış tasdiklerinin yapılıp yapılmadığı hususlarının ticaret sicil ve vergi dairesi kayıtları da dikkate alınarak açıklığa kavuşturulması, ve bundan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Borcun doğumundan sonra, borçlunun mali durumu konusunda bilgi sahibi olan davalı üçüncü işiye yapılan işyeri devrinin danışıklı olduğu kabul edilmesi gerektiği- Danışıklı işyeri devri alacaklının haklarını etkilemeyeceği- İşyeri devrinin danışıklı olmadığı düşünülse de, bu devrin İİK'nun 44.madde koşullarına uygun olarak yapıldığı iddia ve ispat edilmediğinden alacaklının hakları yine etkilenmeyeceğinden davacı alacaklının davasının kabulüne, aksi halde, yani devir borcun doğumundan önce yapılmış ise alacaklının açtığı davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İstihkak iddiası mahkemece yerinde görülmemiş olan 3. kişiye takipte borçlu sıfatı verilerek hakkında haciz işlemleri yapılmasının hatalı olduğu-
Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunun oluşabilmesi için, gerçek kişi tacir ya da ticaret şirketi müdür veya yetkili temsilcilerinin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş gün içerisinde kayıtlı bulundukları ticaret sicili memurluğuna bildirmemesinin gerekmesi karşısında; sanıkların ortağı ve yetkili temsilcisi oldukları limited şirketlerin ticareti gerçekten terk edip etmedikleri yönünde zabıta araştırması yaptırılıp, vergi mükellefliklerinin devam edip etmediği de belirlenerek, sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği-
Yerel mahkeme direnme kararının tefhiminden sonra bir haftalık temyiz süresini geçiren sanık müdafiinin, kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunduğundan bahisle verdiği eski hale getirme talebi niteliğindeki dilekçesi hakkında karar verme görevinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na ait olması nedeniyle, bu talebin ele alınarak yerel mahkemece verilen eski hale getirme ve temyiz talebinin reddi ve itiraz mercince verilen itirazın reddi kararlarının hukuksal değerden yoksun olduğu- Sanık müdafii tarafından kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunduğu ve kanun yoluna başvurulmaması halinde hükmün kesinleşeceğinin belirtilmediğinden bahisle eski hale getirme talebinde bulunulmuş ise de, kanun yolu bildiriminde başvuru şekli dışında bir eksiklik bulunmadığından sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olmasının “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyeceği, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa da temyiz sürelerinin işleyeceği ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusunun kabul edilmeyeceği- Mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan, sanığın savunmasını üstlenen ve bu bağlamda savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafiin temyiz başvurusunun şeklini bilmemesi düşünülemeyeceğinden kanun yolu bildirimindeki başvuru şeklinin gösterilmemesi eksikliği müdafii açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacağı; ayrıca kanun yoluna başvurulmaması halinde ilgili karar veya hükmün kesinleşeceği tabi olup kanun yolu bildiriminde kanun yoluna başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin ihtar edilmesine gerek bulunmadığı, böyle bir ihtarat yapılmasını zorunlu kılan bir hükmün bulunmadığı-
Haciz mahallinde bulunan borçluya ait vergi levhası ve aracın, üçüncü kişinin istihkak iddiasına dayalı uyuşmazlıkta, borçlu dolayısıyla alacaklı yararına mülkiyete karine teşkil edeceği ve bu karinenin aksinin ancak güçlü ve inandırıcı delillerle ispat edilebileceği- Borcun doğumundan sonra üçüncü kişi adına kesilen fatura, adi nitelikli kira sözleşmesi ve haciz adresine ait olmayan vergi levhasının karinenin aksini ispata yeterli olmayacağı- Danışıklı işyeri devrinin söz konusu olduğu durumda, devir alan üçüncü kişinin de işletmenin borçlarından sorumlu olduğu- Haciz mahallinde daha önce borçlunun faaliyet gösterip, kardeşi olan üçüncü kişinin borçludan sonra faaliyete devam etmesinin danışıklı işyeri devri niteliğinde olabileceği-
Davacı şirket ortağı, haciz sırasında iş yerini ve içindeki malları borçludan satın aldığından, borcun doğum tarihinden sonra alacaklıdan mal kaçırmak için muvazaalı iş yeri devri yapıldığının kabulü gerekeceği; devir gerçek kabul edilse bile İİK'nun 44. maddesindeki gereklerin yerine getirildiğinin iddia ve ispat edilememesi karşısında devralanın da işletmenin borçlarından sorumlu olacağı-
Davacı tarafın tasarrufa konu edilen taşınmaz üzerinde hacizlerinin olduğundan, tasarrufun iptali davası açmasında hukuki yararının olmadığı-
Borçlu ile üçüncü kişinin alacaklıların alacaklarına ulaşmasını engellemek amacıyla danışıklı (muvazaalı) olarak birlikte hareket ettikleri, borçlu ile davacı arasındaki ilişki ticari işletme devri niteliğinde bulunduğundan ve takibe dayanak borç işletme devrinden önce doğduğundan, İİK’nun 44. ve 6098 sayılı TBK’nun 202. maddelerinin uygulanması gerekeceğinden, işletmeyi devralan kişinin, devraldığı işletmenin borçlarından sorumlu olduğu, üçüncü kişinin istihkak iddiasının kabulüne karar verileceği-
Davacı üçüncü kişi şirket borçlunun faaliyet adresinde, aynı alanda ve aynı marka (...) ile ilgili olarak faaliyet göstermek üzere borcun doğumundan kısa bir süre önce kurulmuş olup, dava konusu haczin borçlunun eski faaliyet adresinde yapıldığı, hacizde borçluya ait belgelerin ele geçirildiği, ayrıca sunulan kira sözleşmesinin takibe dayanak çek tarihinden kısa bir süre önce düzenlendiği, çeklerin ileri tarihli olarak düzenlenmesinin ise ticari yaşam içinde sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğu, bu durumda, borcun doğum tarihinden sonra alacaklıdan mal kaçırmak için örtülü iş yeri devri yapılmış olduğunun kabul edilmesi gerekeceği, bir an için işyeri devri gerçek kabul edilse bile İİK’nun 44. ve TBK’nun 202. maddesindeki gereklerin yerine getirildiği iddia ve ispat edilemediğine göre iş yeri devrinin alacaklıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olamayacağı, iş yerini devralan üçüncü kişinin 6098 sayılı TBK’nun 202. (BK’nun 179.) maddesi uyarınca borçlu ile birlikte işletmenin borçlarından zincirleme olarak sorumlu olacağı-