Ticaret unvanı ticaret sicilinden silinen bir sermaye şirketi, tasfiye sürecini tamamladığından, artık bundan sonra aktif ve pasifini gösteren bir mal beyanını vermesi fiilen mümkün olamayacağından, mal beyanında bulunmadığından bahisle mahkûmiyetine karar verilmesinin Kanuna aykırı olacağı- İİK’nun 44 ncü maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirlere yönelik bir yükümlülük olduğu ve ticaret şirketlerini kapsamadığı anlaşılmakla, atılı suçtan sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiği-
Davacı üçüncü kişi ile borçlu arasında devir ilişkisinin bulunduğu kabul edilmekle birlikte, İİK. 44, TBK ve TTK hükümleri uygulanmak suretiyle davacı üçüncü kişinin borçtan sorumlu olması gerektiğine dair kabulün hatalı olduğu- Haciz mahallinde borçlu şirket ile aynı olacak şekilde Market unvanını kullandığı yine ‘... Market’ yazan poşet ve demirbaşların kullanıldığı tespit edilmiş ise de, dava konusu hacizden önce üçüncü kişi şirket borçluya ait ‘... Market’ unvanını devralmış olduğundan anılan unvanın kullanılması hayatın olağan akışına uygun olduğu- ‘Haciz mahallinde hazır bulunan kişinin borçlu şirketin eski ortağı olduğu’ yerel mahkeme kararına gerekçe yapılmış ise de, dosya da yer alan ticaret sicil kayıtlarına göre anılan kişi borcun doğumundan çok önce borçlu şirket ortaklığından ayrılmış olup borcun doğum tarihi itibari ile borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında organik bağ olmadığı- Muvazaanın ispatı açısından borçlunun haciz adresinde faaliyetine devam ettiğine dair dosyaya yansıyan net bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi dosya kapsamında yer alan vergi ve ticaret sicil kayıtlarına göre, borçlu şirket yedi şubesindeki faaliyeti terk etmekle birlikte, merkez adresini farklı şube adresinden birine taşıyarak faaliyetine devam ettiğinden, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki devre ilişkin olarak düzenlenen faturaya göre borçlunun birden fazla şubesini içindeki eşyaları ile birlikte bedel karşılığında üçüncü kişiye devrettiği, ödemelerin yapıldığı, üçüncü kişinin borçlu şirkete borcunun kalmadığı ve yapılan ödemelere ilişkin dekontların ticari kayıtlarda yer aldığı da sabit olduğundan, borçlunun yedi şubesini kapatması nedeni ile iş akdi sonlandırılan bir kısım işçinin Bingöl ilinde bulunan ve aynı alanda faaliyet göstermeye başlayacak olan üçüncü kişi şirkette işe başlaması hayatın olağan akışına aykırı olmadığından, danışıklı işlem yapıldığının kabul edilemeyeceği-
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi, devrin muvaazalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlı olduğu- Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi, TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devrin yargılama konusu yapabileceği- Ayrıca, İİK'nin 44.maddesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi işletmenin devrini sakatlamayacağı, yalnızca cezai yaptırımının olduğu (İİK mad.337/a)- Aktiflerin devredenin malvarlığından çıkmamış kabul edilmesini, yani haczedilmesini sağlayacak tek yolun, muvazaanın iddia ve ispat edilmesi olduğu- Somut olayda, borçlu şirket ortağı ile üçüncü kişi şirket yetkilisi arasında husumet söz konusu iken aralarında muvazaalı işlem olduğunun kabulünün hatalı olduğu-
Zincirleme suçta, suçların çokluğu söz konusu olduğu için ancak kanunla zincirleme suça sonuç bağlanması halinde, bunlara tek bir sonucun bağlanabileceği, yoksa her suçun bağımsızlığını koruyacağı; ticareti terk edenler için de, bu suçun, aynı ticari işletme içinde ancak bir kez işlenebileceği sabit olup; aynı ticari işletmeyle ilgili eylemlerin, tek suç oluşturacağı gözetilmesi gerekirken zincirleme suç hükümlerince cezanın arttırılarak tayin edilmesinin kanuna aykırı olacağı-
Ticareti terk suçu, aynı ticari işletme için bir kez işlenebilen bir suç olmakla birlikte mağdur sayısının fazlalığı, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına olanak vermeyeceğinden; aynı ticari işletme ile ilgili eylemlerin tek suç oluşturacağı gözetilerek, sonuca göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesinin kanuna aykırılık teşkil edeceği-
Ticareti terk suçunda, mağdur sayısı temel cezanın tayini yönünden önem teşkil etse de; bu suç, aynı ticari işletme içinde ancak bir kez işlenebileceği için Türk Ceza Hukukundaki zincirleme suç hükümlerinin uygulama alanı bulması mümkün olmadığından; aynı sanığın, aynı ticari işletme için tekrar ticareti terk suçuyla yargılanamayacağı-
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesinin, devrin muvazaalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlı olduğu- Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde; alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi aynı zamanda TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devrin yargılama konusu yapılabileceği- İİK. m.44'de yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin işletmenin devrini sakatlamayacağı-. İİK. m.44'deki yükümlülüklere uymamanın yalnızca cezai yaptırımının bulunduğu- Üçüncü kişi ile borçlu arasında muvazaa olgusunu destekleyen herhangi bir delilin dosyaya yansımaması ve davacı üçüncü kişinin, haciz yapılan işletmeyi davalı borçlu şirketten devraldığı bildirilmiş ise de, devir işleminin tek başına üçüncü kişi adresinde haciz yapılmasını gerektirmeyeceği göz önüne alınarak iyiniyetli üçüncü kişinin istihkak iddiasının kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Ticareti terk suçu nedeniyle açılan davada, sanığın borçlu şirketin yetkilisi olduğu, şikayet tarihi itibariyle sicil kaydının devam ettiği ve uygun bir mal beyanını vermediği anlaşıldığından, suçun unsurlarının oluştuğu ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi yerine beraat kararı verilemeyeceği-