Mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece "önceki kararda direnilmesine" denilerek önceki karara atıf yapılmakla yetinildiğinden, mahkemece davacının istemleri dikkate alınarak infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde açık, anlaşılır ve usulün aradığı niteliklere haiz bir kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece davacının mazeretinin reddine karar verildikten sonra duruşmaya devam edilerek davalı vekiline sorulması üzerine davalı vekilinin, "davayı kabul etmediğini" beyan ederek işin esası hakkında karar verilmesini mahkemeden istediği, bu durumda davalı vekilinin dosyanın işlemden kaldırılmasını açıkça istemediği, davayı takip etmek istediği ve işin esası hakkında karar verilmesi yönünde irade açıklamasında bulunduğunun kabulü gerekeceği-
Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada "maddi anlamda kesin hüküm" oluşturabilmesi için, her iki davanı taraflarının, dava sebeplerinin ve ilik davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceği-
Hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şart olup; ilk hükmü temyiz etmemiş olan müdahilin, diğer müdahilin temyizi üzerine verilen bozma kararından yararlanamayacağı; çünkü ilk hüküm, hükmü temyiz etmemiş olan davalı bakımından kesinleşmiş olduğundan eldeki davada önceki kararı temyiz etmeyen davalının direnme kararını temyizde hukuki yararının bulunmadığı-
Davaya konu markaların görünümlerine gerekçeli kararda yer verilmesi HUMK'nun 388. maddesine aykırı olup, mahkemece, gerektiğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verilebilir ise de; hükmün gerekçe kısmında, şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde düşülmesine yol açabileceği-
Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında banka yöneticileri hakkında verilen mahkûmiyet kararı, ilk alacak davasının açılma tarihinden beş yıl sonra verilmiş olup, bu olgu yeni ileri sürüldüğünden açılan bu davada değerlendirilip tartışılması gerekli olup; bu itibarla, iki dava arasında sebep birliği mevcut olmadığından; ilk davanın eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiğinden söz edilemeyeceği-
Mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğu, bu karardan dönülerek daire bozmasına uyulması yasal olmadığı gibi, 6217 sayılı Kanun'un 30 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK.nun 429/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğu-
Görevsizlik kararlarının temyizi üzerine verilen Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği-
Mahkemelerin, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hükümle bağlı olduğu; aynı davayı bir daha ( yeniden ) inceleyemeyecekleri-
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerektiği ayrıca ikrarın konusunun, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabileceği-