Hükme esas alınan bilirkişi ek raporunda; fazla çalışma alacağının hesabı yönünden, ücret bordrolarının imzasız olduğu ve banka hesap cetvelinin bulunmadığı 17.01.2012-30.11.2012 tarihleri arasındaki dönem ile ücret bordrosundaki tahakkuklar ile tediye kayıtlarının uyuşmadığı 2012/Aralık-2014/Şubat dönemi yönünden tanık beyanlarına itibar edilmesinin uygun olduğu belirtilmiş ve bu dönem için tanık beyanlarına göre fazla çalışma alacağı belirlenmiş ise de davalının ek rapora karşı itirazlarının değerlendirilmemesinin isabetli olmadığı-
Üçlü vardiya şeklindeki çalışma düzeni uygulanan işyerlerinde çalışma saatlerin belirli olması nedeniyle fazla çalışma yapılamayacağı- Davalının ıslaha karşı beyan ve itirazlarını sunması için süre verilmeden karar verildiği, bu halde ıslah beyanını içerir dilekçe örneğinin 6100 sayılı Kanun’un 177/2. maddesi uyarınca davalı vekiline tebliğ edilmesine rağmen beyan ve itirazlarını sunması için süre verilmeyerek veya bu sürenin geçmesi beklenilmeyerek karar verilmesinin yerinde olmadığı, anılan sebeple, davalı vekiline, davacının ıslah beyanını içerir dilekçeye karşı beyan ve itirazlarını sunması için imkan tanınması; itirazlarını sunması halinde bu itirazların değerlendirilmesi ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36. maddesi ile 6100 sayılı HMK.nin 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece, davalı taraf dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenlerle, duruşma açılmak suretiyle inceleme yapılması gerekirken, dosya üzerinden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davacı vekilinin mazeretinin kabulüne karar verilerek duruşmanın ertelenmesi kararlaştırıldığı ve duruşma gününün UYAP üzerinden öğrenilmesine karar verildiği anlaşıldığından, bu haliyle davacı avukatına duruşma gününün usulüne uygun tebliğ edilmediği, davacı vekilinin duruşma gününden haberdar edilemediğinin kabulüyle; yeniden duruşma günü bildirilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiği-
Mahkemece yapılacak işin; davalı tarafa dava dilekçesinin tebliği ile cevap ve delillerini bildirdikten sonra tarafın bildireceği deliller toplanıp, birlikte değerlendirerek bir sonuca ulaşmaktan ibaret olduğu, açıklanan bu hususlara riayet edilmeksizin yazılı şekilde davalının yokluğunda hüküm tesisinin hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olduğu-
Dava dilekçesi, davalının "mernis" adresine tebliğe çıkarılmış olup bu adreste tanınmadığı belirtilerek evrakın muhtara teslim edildiği, davalının aynı tarihte hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu, vasiye yapılması gereken tebligatın asile yapılmasının usulsüz olduğu- Öninceleme duruşma günü tebliğinin, davalı asılın tahliye olması nedeniyle usule uygun olmadığı -Yargılamanın devam eden aşamalarında davalı asıl adına tebligatların usule aykırı şekilde doğrudan mernis adresine yapılmaya devam edilmesinin hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil ettiği-
Muhdesatın tespiti davalarının, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tapu maliklerine karşı açılacağı-
Somut olayda, davalıya yapılan ilk tebligatın konuttan geçici mi yoksa uzun süreli mi ayrıldığı belirtilmeden Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre muhtara bırakılmak suretiyle usulüne uygun olmadan yapıldığı, davalının yargılamaya katılmadığı, savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası'nın 36. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nin 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davanın tarafları, dinlenmek, iddia ve savunmaları alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenlerle, davalıya usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilerek yargılama yapılması gerekirken, hukuki dinlenilme hakkına aykırı olarak yargılama sonucu karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece, davacı tarafın alacak talebi hakkında yazılı şekilde kabul kararı verilmiş ise de; hüküm incelendiğinde ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığının anlaşıldığı, hüküm gerekçesinde, 1553 ve 748 parseller yönünden, bu taşınmazların 2002 öncesi edinildiği, davacı tarafın katkısını ispat edemediği bu nedenle bu taşınmazlara yönelik talebin reddedildiği, 1460,1522, 1542,1550 ve 1617 parseldeki taşınmazlar yönünden ise, edinim tarihleri nazar ve dikkate alınarak kök ve ek bilirkişi raporları doğrultusunda evlilik birliği içinde edinilen malların ½ oranında davacı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de, hükmedilen alacağın ne miktarda olduğu gerekçe ve hüküm fıkrasından anlaşılamadığı gibi, hangi taşınmaz için ne miktarda, hangi alacak kalemine hükmedildiğinin de anlaşılamadığı, mahkemece her bir taşınmaz için kabul edilen alacağın HMK'nin 297. maddesi gereği açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekirken, yazılı şekilde ne miktarda alacağa hükmedildiği anlaşılamayacak şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Hukuki dinlenme hakkının gereği olarak, taraflar duruşmaya çağrılmadan hüküm verilememesinin, Anayasa'nın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucu olduğu, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının da en önemli unsuru olduğu, bu nedenlerle, duruşma açılmak suretiyle inceleme yapılması ve delillerin değerlendirilerek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dosya üzerinden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-