Tasarrufun iptali davasında, davacının 150.451,00 TL alacağı için takibe geçtiği, borçlu adına kayıtlı, taşınmazda davacı alacağı 7. sırada olup öncesinde yaklaşık 150.000,00 TL haciz olduğu, bir diğer parselde ise davacı alacaklının haczinin 2. sırada yer aldığı ve birinci sırada kamu alacağı yer aldığı, borçlunun ayrıca AŞ yönetim kurulu başkanı ve ortağı olup şirket faaliyetine devam ettiği, bu şirket adına da taşınmazların bulunduğu, alacaklı tarafından borçlunun bu şirketteki hissesi üzerinden bir takibin olmadığı anlaşıldığından borçlunun belirtilen taşınmazları üzerinde alacaklıdan önceki hacze ilişkin borçların miktarı ve taşınmazların kıymet takdirlerine göre değerleri belirlenerek anılan anonim şirket hisse değerlerinin de tespiti yapılarak borçlunun aciz halinin var olup olmadığı net olarak ortaya konulduktan sonra varlığı halinde, davalı- borçlu ile davalı üçüncü kişi arasındaki mevcut ticari ilişki, hukuki ve fiili bağ nedeniyle davalı üçüncü kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle, dava konusu tasarrufun İİK. mad. 280 uyarınca iptali gerektiği-
Davalının borçlu ile aralarındaki ve ileri sürdükleri anlaşmayı yasal ve inandırıcı delillerle kanıtlayamadıkları davalının davalı borçlunun kardeşi ile ortak olarak ticari faaliyet göstermesi nedeniyle borçlunun amacını ve durumunu bilebilecek kişilerden olduğu ve İİK'nun 280. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş bulunduğu ve aksini kanıtlanamamış olduğu anlaşıldığından, davanın dava konusu araç yönünden de kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Davalı borçlular tarafından davacı alacaklı aleyhine açılan menfi tesbit ve istirdat davası ile eldeki davaya konu alacak ile ilgili olarak açılan dosya birleşmiş ve yapılan yargılamada davacı alacaklı ile borçlular arasındaki cari hesap ilişkisinin 1997 den beri devam ettiği, yapılan yargılama sonunda davalı borçluların davasının reddine karar verildiği anlaşılmakla, dava konusu parsellerin, borcun doğumundan sonra akrabalar arasında yapılan satışlar olduğundan iptali gerektiği- Diğer bir parselin borçluya ait olan hissesinin akrabasına yapılan satışının da iptali gerektiği- Davalı üçüncü kişilerden biri borçlular ile akraba olmakla birlikte borçlulardan iki adet taşınmazı üçüncü kişi sıfatı ile satın aldıktan sonra, borçlu çocuklarına sattığı ve bu hali ile yapılan işlemlerin mal kaçırma amacı ile yapıldığı, borçlunun mali durumunu bildiğinin kabulü gerektiğinden bu iki taşınmaz yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- Borçlunun üvey annesi olan davalı 3. kişinin borçlunun alacaklıya zarar vermek kastıyla taşınmazı sattığını bilebilecek kişilerden olduğu-
Tapudaki satış bedeli dışında yapılan ödemelerin davalı 3.kişi tarafından devir tarihi veya devir tarihine yakın tarihli banka hesap hareketleri, banka ödemesi, kredi kullanımı gibi delillerle ispatlanması mümkün olup, bu belgelerdeki meblağların tapudaki bedele eklenerek bedel farkının varlığının değerlendirilmesi gerekeceği- Davalı borçlu ile davalı arasında kiralayan-kiracı ilişkisi olduğu tespit edilmişse de, davalının kiracı olarak Bağcılar/İstanbul, kiralayan davalı borçlunun ise E.yurt/İstanbul semtinde oturduğunun anlaşılmasına, davalı borçlu ile davacı arasındaki ilişkinin dava dışı şirketin davacıdan kullandığı kullanacağı kredilere müşterek ve müteselsilen kefil olması sebebi ile doğmuş olmasına, davacının kefaletten kaynaklı borcundan dolayı iş bu davanın açılmış olmasına göre davalının davalı borçlunun acz halinde olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği, davalının kötü niyeti ispat edilemediğinden tasarrufun iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Tasarrufun iptali istenilen borçlu adına kayıtlı olan taşınmazlar üzerinde 17-18 adet haciz bulunmakta olup davacı alacaklının haczinin bunlardan sonra geldiği, ipotekli taşınmazların ise davalı borçluya ait olmadığı gibi yapılan kıymet takdirine göre takip konusu borcu karşılamaya da yeterli olmadığı, borçlunun ev ve iş adresinde yapılan hacizlerde de hacze kabil mal bulunmadığı anlaşıldığından, borçlunun aciz halinin varlığının kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu hisse devrinin yapıldığı şirkette borçlu ve üçüncü kişi kuruluştan itibaren ortak olup birbirlerini tanıdıkları, aynı şirkette hissedar oldukları sabit olduğundan, davalının, borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek şahıslardan olduğunun kabulü gerektiği- Tasarrufun iptali davasının aciz halinin yokluğundan reddi halinde, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, maktu vekalet ücretinin 3 katına hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Davalı borçlu ile diğer davalı üçüncü kişinin enişte-kayınbirader olmaları, davalı borçlu, davalı üçüncü kişi ve davalı dördüncü kişinin aynı iş kolunda (kasap olarak) çalışmaları birlikte değerlendirildiğinde, davalı-üçüncü ve dördüncü kişilerin davalı-borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilen/bilmesi gereken durumda olduğu anlaşılmakla, yapılmış olan dava konusu tasarrufun iptaline karar verilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığı-
Muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişinin TMK.'nin 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorunda olduğu- Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiasının, HMK.'nin 200, ve 201. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabileceği- Sözleşme aynı Kanunun 203. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerektiği- Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağının öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edildiği- Bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğinin kabul edildiği- Davacı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının sonucunun beklenmesi, bu davanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İİK 280/1'e göre “ Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır “ hükmüne göre davalının eşinin davalı borçlunun amcasının kızı olduğunun ve davalıların ikisinin de aynı şehirde yaşadığının anlaşılmasına göre diğer davalnın davalı borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastını bilen veya bilebilecek kişilerden olmalarına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmişse, bu takdirde aciz halinin gerçekleşmiş sayılacağı- Borçlu şirket ait 5 taşınmaz üzerinde fazla miktarda farklı icra takiplerinden haciz bulunduğu ve kendilerinden önce tesis edilmiş ipoteklerin bulunduğu, haciz tutanağında, borçlunun işyerinde 2.000 TL lik taşınır haczi yapıldığı ve aynı gün borçlu şirketin yetkililerinin evinde yapılan hacizde de; kapının kapalı olduğu apartman görevlisinin borçlu ve eşinin bir kaç ay önce taşındığını beyan ettiği görülmekle, İİK. mad. 105/2 uyarınca, hacze kabil mal bulunmaz ise haciz tutanağı İİK'nun 143.maddesindeki aciz belgesi hükmünde olduğundan, icra dosyası kapsamında borçlunun alacak veya başka taşınır malı olmadığı, dava konusu taşınmaz dışındaki haciz konulan diğer taşınmazlar üzerinde başkaca haciz ve ipoteklerin olduğu anlaşıldığından, bu hali ile davacının alacağını karşılama imkanı bulunmadığı ve artık borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek dikkate alındığında bedel farkı olmamakla birlikte, davalı üçüncü kişi, davalı borçlu şirketin muhasebecinin eşi olduğundan borçlu şirketin mali durumu hakkında da bilgi sahibi olması gereken kişi olduğu ve davanın İİK. mad. 280 gereğince kabulüne karar verilmesi gerektiği- Kural olarak davanın önşart yokluğundan reddi halinde esasa girilmeden önşart yokluğu nediyle usulden reddi ile yetinilmesi gerektiği ve bu durumda, maktu vekalet ücretine hükmedileceği-