Davalı A.B.'nin ..... Noterliğince düzenlenen 18.05.2005 tarihli ve .... yevmiye numaralı vekâletname ile taşınmaz alım ve satış işlemlerini yapmak üzere kardeşi olan davalı B.B.' yi vekil tayin ettiği, davalı B.B. tarafından anılan vekâletname kullanılarak yüklenici olan davalı A.B.' ye ait bağımsız bölümün 07.07.2007 tarihli harici satış sözleşmesiyle 110.000,00 TL satış bedeli karşılığında davacıya teslim edildiği, banka kaydına göre satış bedeli olarak 100.000,00 TL ödendiği, davalı B.B.' yin kalan 10.000,00 TL’nin çek aracılığıyla ödendiğini kabul ettiği, dava konusu bağımsız bölümün 10.11.2005 tarihinde kat irtifakı tesisi işlemi ile davalı A.B.adına tescil edildiği, ayrıca bağımsız bölüme ilişkin olarak davacı ile davalı A.B.arasında 06.06.2008 tarihli kira sözleşmesi düzenlendiği, 04.06.2009 tarihli azilname ile davalı B.B.' yin vekillik görevinden azledilmesi sonrasında davalı A.B.tarafından dava konusu bağımsız bölümün 28.05.2010 tarihinde davalı M.T' ye satış yoluyla devredildiği, tapu kaydında satış bedelinin 29.000,00 TL olarak gösterildiği ancak bu tutarın ödendiğinin ispatlanamadığı, ayrıca bilirkişi raporunda bağımsız bölümün değerinin 106.000,00 TL olarak belirlendiği, diğer taraftan davalı M.T. tarafından ..... 42. Noterliğince düzenlenen 11.06.2010 tarihli ve ..... yevmiye numaralı vekâletname ile dava konusu bağımsız bölümü dilediği kişiye dilediği bedel ve koşullarda satmak üzere davalı A.B.' yi vekil tayin ettiği, öte yandan davalı M.T.’nin ihtarname ile davacının bağımsız bölümü tahliye etmesini ve 8 aylık kira bedelini ödemesini talep etmesi üzerine davacının ihtarnameyle taşınmazın adına tescil edilmemesi hâlinde yasal haklarını kullanacağını ve tapu iptali ve tescil davası açacağını belirtmesi sonrasında davalı M.T. tarafından davacı aleyhine el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemiyle açılan davanın takip edilmemesi nedeniyle  açılmamış sayılmasına dair verilen kararın taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleştiği, dava konusu bağımsız bölümde hâlen davacının oturduğu gibi davalı A.B. tarafından bağımsız bölümün satışı sonrasında emlak vergilerinin ödendiğine dair belge asıllarının sunulduğu, davalı M.T. hakkında düzenlenen 23.05.2017 tarihli emlak mükellefiyetine ilişkin belgede adres olarak davalı A.B.'nin kızının adresinin gösterildiği, yine  davacı tanığı A.K.'nin davalı A.B.'nin taşınmazı emaneten davalı M.T' ye devrettiğini ve karşılığında para almadığını bildiğini beyan ettiği-02.05.1996 tarihli vekâletnameyle taşınmaz satışı işlemi yapmak üzere vekil tayin edilen B.B. tarafından yüklenici olan davalı A.B.' ye ait bağımsız bölümün 07.07.2007 tarihli harici satış sözleşmesiyle 110.000,00 TL bedelle satılarak davacıya teslim edildiği ve davacının edimini yerine getirerek bedeli ödediği gözetildiğinde harici satış sözleşmesinin geçerli olduğu gibi davalıların diğer davalıya yapılan devrin muvazaalı olduğu yönündeki beyan ve açıklamaları davalı M.T. bakımından bir sonuç doğurmasa da adı geçen davalının iyiniyetli olmadığı, kendisine yapılan devrin muvazaalı olduğunun açıklanan deliller kapsamında davacı tarafça ispat edildiği-
Uyuşmazlığın; davacılar adına kayıtlı taşınmaz tapu kaydına işlenen iflas şerhinin kaldırılması istemine ilişkin olduğu; üçüncü kişinin yolsuz kayda dayanarak ayni hak kazanımının korunabilmesi için tescilin yolsuzluğunu bilmemesi veya bilebilecek durumda olmaması gerektiği- Üçüncü kişilerin Medeni Kanun’un 3. maddesi çerçevesinde iyiniyetli sayılmalarının esas olduğu- Burada aranan iyi niyetin tescil isteminin yevmiye defterine kaydı esnasında da mevcut olması gerektiği- Ancak, kütükteki tescilin belgelerle çeliştiğini bilmesine ya da şüphelenmesine rağmen bunu incelemekten veya gerekli özeni göstermekten kaçınır ise, iyiniyet iddiasında bulunamayacağı- Üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığını ispat etme yükünün, iddia eden tarafa ait olduğu- Ancak iyiniyetin olmadığını kanıtlamak zor olduğundan bunu iddia eden bazı fiili karinelerden yararlanabileceği; örneğin, ayni hak kazanan kişiyle yakın bir ilişkinin bulunması, malın kısa sürede el değiştirmesi veya düşük bir bedelle el değiştirmesi durumlarında iyiniyet iddiasında bulunulamayacağı karine olarak kabul edilebileceği- Tapuya güvenen kişinin iyi niyetli olduğunun karine olarak kabul edileceği ve bu karinenin aksini, yani davacıların kötü niyetli olduğunu davalı tarafın ispatlaması gerektiği- İflas şerhi, bir işletmenin artık borçlarını ödeyemez duruma geldiğinde iflas dairesine müracaat ederek iflasını istemesi olduğu- Taşınmaz malikinin iflasından dolayı tapu kütüğüne işlenen iflas şerhinin, malikin bütün tasarruf haklarını engeller nitelikte olduğu-
Davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması sebebine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkin olduğu - Somut olaya bakıldığında, davacı murisin ölmeden önce yeğeni davalıya vekaleti verdiği davalının vekaleti kötüye kullanarak murise ait taşınmazı kendi babası diğer davalıya tapudan devrettiği, devrin bedelsiz olup vekaletin kötüye kullanıldığını iddia ederek eldeki davayı açtığı, davalıların ise murisin isteği üzerine satış bedelinin kendisine elden ödendiğini beyan ettiği - Taraflar arasında savunmaya konu akrabalık bağının gözetilerek bu tür satışlarda elden ödeme yapılmasının ve senede bağlanmamasının adet haline gelip gelmediğinin, bu yönde istikrarlı bir uygulama olup olmadığının araştırılması, bu yönde tanık ifadelerinin öncelikle tespiti, taraf iddia ve savunmaları doğrultusunda yöntemine uygun araştırma yapılması, davacının  yemin deliline dayandığının göz önünde tutulması, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- Üçüncü kişinin vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olduğu-
Taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşulun subjektif iyiniyet olduğu- Malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesi; beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmaması yada yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunması halinde subjektif iyiniyet olarak kabul edileceği-
Davalı ile akrabalığı ve 3 no.lu bağımsız bölümün davacıya ait olduğunu bildiği hususlarının ispatlanamadığı, hakkın kazanılmasında asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğunu, aksini iddia edenin ispatla mükellef bulunduğu, dosya kapsamına göre davalının kötü niyetinin ispatlanamadığından tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet hakkını kazanan kişi konumunda olduğu, bu itibarla aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulünün mümkün bulunmadığı, aynı zamanda davacının 3 no.lu bağımsız bölümün tescilinin mümkün olmaması halinde yerine 7 no.lu bağımsız bölümün tescilini talep etmesinin de hukuken dinlenebilecek bir dava olmadığı, zira 7 no.lu bağımsız bölümün binadaki nitelik ve özelliklerinin ve değerinin çok farklı ve fazla olduğu, sözleşme uyarınca da 3 no.lu bağımsız bölüm yerine edim ifası şeklinde değerlendirilemeyeceği, davacının ancak geçerli sözleşmeye dayalı olarak kendisine verilmesi gereken taşınmazın dava tarihindeki kaim bedelini talep edebileceği, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olarak hazırlanan ve dosyaya sunulan bilirkişi raporu içeriğine göre de dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin de 90.000,00 TL olduğu belirtilerek tapu iptali tescil davasının reddine, alacak talebinin kısmen kabulü ile 90.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerektiği-
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasında davanın hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşülüp düşülmediği, buradan varılacak sonuca göre hukuki değerlendirmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 514 üncü maddesi de gözetilerek “vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası” şeklinde yapılmasının ve delillerin bu nitelendirme çerçevesinde değerlendirilerek davalının iyiniyet savunması üzerinde durulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı- Tapu iptal ve tescil istemine ilişkin eldeki davada açıklanan hükümler çerçevesinde dava değeri üzerinden peşin nispi harcın yatırılması gerektiği- Dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL üzerinden açılmış ve peşin harç da bu bedel üzerinden yatırılmışsa da dava konusu taşınmaz hissesinin dava tarihindeki değeri bilirkişi raporuyla 80.000,00 TL olarak belirlendiğinden, bu değer üzerinden davcı tarafça eksik harcın tamamlanması sağlanmaksızın yargılamaya devam edilemeyeceği- "Bölge Adliye Mahkemesinin de peşin nispi harcın tamamlanmamış olması üzerinde durarak kabul kararıyla birlikte alınması gereken harcı davalı taraf üzerine yüklediği, bu durumun temyiz incelemesinde de ileri sürüldüğü ancak Özel Dairece bozma nedeni olarak kabul edilmediği, bu nedenle kararı harç eksikliği yönünden usulden bozulmasının yerinde olmayacağı, işin esasının incelenmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Hata, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, ispat yükünün davacı üzerinde olduğu- Davacının taşınmazdaki 1/2 payının yarısının (=1/4'ü) satılması için davalıya vekaletname verdiği, diğer yandan vekil kıldığı kişi ile dava konusu taşınmazda inşaat yapımı hususunda anlaştıkları, vekaletnamedeki yetkiye uygun olarak davacının 1/2 payını üzerinde bırakarak 1/4 payı temlik ettiği gözetildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlandığının söylenebilmesine imkanı olmadığı-
Tasarruf konusu olan taşınmaza ilişkin pay, (dava dışı kişi tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının kesinleşmesiyle), üçüncü kişinin mülkiyetinden Kanun gereği çıktığından, tasarrufun iptali davasının İİK 283/2. uyarınca otomatik olarak bedele dönüşeceği, bu düşünülmeden, infaz kabiliyeti olmayacak şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-  "Dava konusu taşınmazın ihtiyati hacizle yükümlü olarak devredildiği, taşınmazın tapuda hâlen hakkındaki iptal koşullarının oluştuğu hususu kesinleşen davalı üçüncü kişi adına kayıtlı olduğu, hakkındaki dava taraf sıfatı yokluğu yönünden reddedilen ve bu yönde verilen karar kesinleşen kimsenin malik olduğu taşınmaz üzerindeki ihtiyati haczin davalı hakkındaki davanın kabulü ile kesin hacze dönüştüğü, davacı alacaklının alacağını, tasarrufun iptali kararıyla ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi üzerine taşınmazın cebri icra yoluyla satışı ile tahsil edebileceği" şeklindeki görüşün ise HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Takas yoluyla edinilen, önceden özel kişiye ait olan taşınmazın sonraki tarihlerde ihale yoluyla satışa çıkarılarak belediyeye ait olması halinde 'belediyenin özel mülkiyeti'ne tabi olduğu ve kamu malı olmadığı bu nedenle; taşınmaz hakkında özel hukuk hükümlerinin uygulanması gerektiği- Belediyeye ait taşınmaz üzerine yapı yapan gerçek kişinin temliken tescil talebinde bulunduğu somut olayda inşaatın davalı belediyeden alınan ruhsata dayandığı, taşınmazın davacı gerçek kişiye teslim edildiği ve belediyenin bu inşaata bir itirazının bulunmadığı hususları nazara alındığında belediyenin davacıyı, davaya konu taşınmazı sahiplendiği hususunda inandırdığı, meşru beklenti içine soktuğu ve inşaatın yapılmasında açık rızasının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğinden davacı gerçek kişinin iyiniyetli kabul edileceği ancak temliken tescil talebi için TMK.'nin 724. maddesinin diğer koşullarının mevcut olup olmadığının araştırılması gerektiği- Taşınmazın geçerli bir belediye meclis kararına dayanmaksızın encümen kararıyla ihale edildiği, tapu iptali ve tescili davasında da yapılan ihalenin tapu devrine esas alınamayacağının kesin olarak karara bağlandığı, Belediyenin açık rızasının bulunduğundan bahsedilemeyeceği, takip eden süreçte davacının kira bedelini ödediği hususları dikkate alındığında inşaatın başından beri iyiniyetin bulunduğu ve korunduğu hususunun ispatlanamadığı, iyiniyet olmadan TMK.'nin 724. maddesinin diğer koşullarının araştırılmasına gerek bulunmadığı görüşünün HGK. tarafından benimsenmediği-
Resmî şekilde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmelerinin geçersiz olduğu- Davacılar tarafından yapılan binaların değerinin arazi değerinden fazla olmadığından, temliken tescil şartlarının oluşmadığı- "Davalıların, davacıların pay satın aldıkları taşınmazdaki 40 yıllık zilyetliklerine karşı çıkmamalarının haricen yapılan satışa ahde vefa göstermeleri anlamına geldiği, bu durumda hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki satışın resmî şekilde yapılmadığı yönündeki davalıların savunmasına değer verilmesinin doğru olmadığı, harici satışa değer verilmek suretiyle davacıların tapu iptali ve tescil talebinin kabulü gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-