TMK'nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekeceği, davacı tanıklarının beyanlarının temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak beyanlar olduğu- Davalının üç yıldır yanında kaldığını söylediği çocuğa bakıp bakamayacağı hususunda davalı delillerinin toplanıp gerekirse uzman kişiden bilirkişi rapor alınıp sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Toplanan delillerle davalı kocanın birlikteliğin son 3 ayında çalışmadığının, çalışmak için diyerek evi terk edip İstanbul'a gittiğinin eş ve çocuğunu arayıp sormadığının, geçimleri ile ilgilenmediği böylece birlik görevlerini yerine getirmediğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Toplanan delillerden; davalı-davacı kocanın davacı-davalı eşine fiziksel şiddet uyguladığının, birlik görevlerini yerine getirmediğinin, ortak konuttan eşini kovduğunun ve inşaat mühendisi olmadığı halde kendisini inşaat mühendisi olarak tanıtmak suretiyle eşinin güvenini sarstığının; buna karşılık davacı-davalı kadının da kocası ve kayınvalidesine süreklilik gösterir şekilde ağır sözlerle hakaret ettiğinin anlaşıldığı, gerçekleşen bu durum karşısında, evlilik birliğinin iki tarafın belirtilen kusurlu davranışları sonucu temelinden sarsıldığının kabulünün gerekeceği-
Yoksulluk nafakası istenmesinde, nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaması gerekeceği-
Davalı-davacı kocanın davacı-davalı eşine fiziksel şiddet uygulamayı davranış haline getirdiği, tehdit ve hakarette bulunduğu, eşini ailesi ile görüştürmediği bu halde ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmeyeceğine göre davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulü gerektiği-
Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi gerekeceği; az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespitinin dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olmayacağı, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması gerekeceği-
Davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği, davacının ise eşini dövdüğü, eşini ahırda yatmaya mecbur bıraktığı, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı, boşanmaya neden olan olaylarda kusurun ağırlığının davacı kocada olduğu, TMK'nun 166/2.maddesi koşullarının gerçekleştiğinden bu husus nazara alınmadan tarafların eşit kusurlu kabul edilerek kadının maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davacının eşine hakaret ettiği ve şiddet uyguladığı gerçekleştiğine, bu sebeplerle boşanmada daha fazla kusurlu olduğuna göre; mevcut ve beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen ve boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan davalı yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2. maddeleri uyarınca uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmesinin gerekeceği-
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmaması gerekeceği-
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden boşanma isteğinin reddi gerekeceği-