Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olduğu-
Davacının mektupla, yargılama sırasında doğan tarafların ortak çocuğuna ilişkin duygularını açıkladığı, mektuba, kocanın kusurlu davranışlarını af niteliği verilmesinin doğru olmadığı, toplanan delillerle, davalı kocanın eşine karşı fiziksel şiddete başvurduğunun ve zorla eşinin altın takılarını aldığının kanıtlandığı, davacı kadının kusurlu bir davranışının kanıtlanmadığı, evlilik birliğinin davacının evliliği sürdürmesi beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığı, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde aranan boşanma koşullarının gerçekleştiği-
Toplanan delillerden; davacı kocanın davalı eşine fiziksel şiddete başvurması olayından sonra, davalı kadının olaya ilişkin ceza davasının 20.01.2009 tarihli duruşmasında kocasıyla barıştıklarını bildirdiğinin ve böylece kadının kocasını affettiği en azından hoşgörüyle karşılamış sayılması gerektiğinin anlaşıldığı-
Davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içerisine girdiği; bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Davalı kadının cinsel ilişki kurmasına fiziksel engel teşkil edecek rahatsızlığının bulunmadığı sağlık kurulu raporu ile belirlendiği gibi cinsel ilişkiden kaçındığına dair yeterli delil de bulunmamasına rağmen davanın reddi yerine davanın kabul edilerek boşanmaya karar verilmesinin isabetsiz olup; bozmayı gerektirdiği-
Toplanan delillerden davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uygulamasından sonra tarafların barışıp Ankara iline gittiklerinin, yaklaşık bir ay birlikte yaşadıklarının anlaşıldığı, gerçekleşen bu durum karşısında davacı kadının, kocanın şiddet uygulamasını affettiğinin, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabul edilmesinin gerekeceği, affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olayların kusur kabul edilemeyeceği gibi, boşanma nedeni de olamayacağı-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylar değerlendirildiğinde evliliğin devamında taraflar ve ortak çocuk için yarar kalmadığının ve bu nedenle davalı kadının boşanmaya karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunun da kabulünün gerekeceği, açıklanan nedenlerle Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesindeki boşanma koşullarının gerçekleştiği, durum böyleyken, davanın kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken, mahkemece davacı tanıklarının yakın akraba olup beyanlarına itibar olunamayacağı gerekçesi ile yazılı şekilde davanın reddine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa, bu halin tespiti dahi, tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz; az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılmasının gerekeceği-
Boşanma davasından sonra tarafların biraraya gelip altı-yedi ay süreyle aynı evde birlikte yaşamalarının, davadan önceki kusurlu davranışların affedildiğini veya en azından hoşgörüyle karşılandığını göstereceği, bu halin, tarafların kusurlarını ortadan kaldıracağı, affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylar nedeniyle artık tarafların kusurlu kabul edilemeyeceği, kusur bulunmayınca da maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Bizatihi boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin kusurlu olup olmadıklarının öneminin olmadığı, kusurun, boşanmanın eki olan nafaka ve tazminat talepleri bakımından araştırılmasının gerekeceği, davacı-davalı koca tarafından açılan ve reddedilen dava 15.9.2004 tarihinde kesinleşmiş olup; bu davanın üç yıllık fiili ayrılık süresi sonunda açıldığı, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi ret kararının kesinleşmesinden sonra tarafların bir araya gelmediğinin de kanıtlandığı, bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesi koşullarının gerçekleştiği-