Davacının, 20.06.2005 tarihinde açtığı boşanma davasından 21.09.2005 tarihinde feragat ettiği, davanın feragat sebebiyle reddedildiği, davacının başka bir kadınla birlikte yaşadığının ve feragat sebebiyle ret kararından sonra geçen süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulamadığının davacının daha sonra 15.05.2006 tarihinde açtığı ve yine redle sonuçlanan ikinci boşanma davasına ilişkin dosya münderecatından anlaşıldığı, Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesindeki boşanma sebebinin gerçekleştiği-
Davacının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu söylediği, eşini istemediği, güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, bu sebeple kusurlu olduğu anlaşılmakta ise de, davalının da, kocasına "şerefsiz" diyerek hakaret ettiği ve kocası eve almak istemeyince camları kırdığı ve hakaretlerini sürdürdüğü, kadının davranışlarının tepki sınırlarını aştığı, gerçekleşen bu olaylara göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddinin doğru olmadığı-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşine şiddet uygulayan , ailesinin müdahalesine ve hakaretine ses çıkarmayan davacı kocanın ağır, eşyalara zarar veren ve sürekli eşini sevmediğini söyleyen davalı kadının az da olsa kusurunun bulunduğu, davalı tanıkları E. ve M.'nın ifadelerinde yer alan davranışların da davacının davalıyı affettiği anlamına gelmeyeceği, Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşullarının gerçekleştiği, davalının itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
Mevcut olaylara göre, davacı daha fazla olmakla birlikte davalının da kusurlu olduğu, tarafların iki yılı aşkın süreden beri fiilen ayrı yaşadıkları dikkate alındığında davalının davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında davalı bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşullarının oluştuğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün bulunmamasına göre, davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına (TMK.m.166/2) karar verilmesinin gerekeceği-
TMK.mad.166/3 gereği boşanma kararı verilebilmesi için hakimin bizzat tarafları dinleyerek iradelerini serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması gerektiği-
Taraflar hazır bulunup, bizzat anlaştıklarını açıklamaz veya hakim tarafların anlaşmalarını uygun bulmazsa, taraflardan delilleri sorulup, toplanması sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığının TMK'nun 184.maddesi çerçevesinde takdiri gerekirken, davacı asil dinlenilmeksizin vekilinin beyanı ile boşanma hükmü kurulmuş olmasının isabetsiz olduğu-
Mahkemece davacının hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış sebebiyle boşanma istemi (TMK.mad.162) bulunduğu halde bu isteme ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan (HMK.mad.297/c) eksik inceleme ile hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-