Davacı kocanın eşini evden kovması nedeniyle tam kusurlu bulunduğu, kadının herhangi bir kusurunun kanıtlanamadığı saptanmış ve üç yıllık fiili ayrılık süresi içerisinde kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir herhangi bir kusurlu davranışın varlığı da kanıtlanamamış olup, davalı kadının evden kovulması kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğundan; kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusur durumları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- 
Eşine şiddet uygulayan, ona hakaret eden ve eşinin ailesini istemeyen davacı-davalı kocaya karşılık; davalı-davacı kadının da eşine sürekli olarak hakaret etmeyi davranışı haline getirdiği, çocuğa ve kayınvalidesine fiziksel şiddet uyguladığı ve eşine karşı da fiziksel şiddete teşebbüs ettiği, bu durumda tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi gerekirken kadının ağır kusurlu kabul edilmesi doğru değilse de, kocanın davası bakımından TMK.mad.166/2 koşulları oluştuğundan boşanma kararının sonuç olarak doğru olduğu- Kusur dağılımı hatalı yapıldığından kadının yoksulluk nafakası talebinin reddinin isabetsiz olduğu- Velayete ilişkin düzenleme yapılırken çocuğun yüksek yararı üstün olduğundan aile mahkemesi nezdindeki uzman veya uzmanlara bu konuda inceleme yaptırılıp görüş alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği-
Davalının boşanmayı gerektirebilecek kusurlu davranışı usulünce kanıtlanmamış olduğundan; davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Kocanın birlikte yaşamaktan kaçındığı, kadının da eşine hakaret ettiği, bu durumda tarafların eşit kusurlu oldğu, bu halde ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğundan boşanmaya karar verilmesi gerektiği-
TMK'nun 166/3. maddesi gereğince boşanma kararı verilse dahi davacı-davalının(kadın) anlaşmalı boşanma hükmünü temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde kocanın davasının "çekişmeli boşanma" olarak görülmesi gerektiği-
Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmının Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmının ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğu-
TMK.mad. 166/1'e dayalı açılan boşanma davasında TMK.mad.166/3'teki koşulların gerçekleşmediği, delillerin TMK.mad.166/1'e göre değerlendirilip karar verilmesi gerektiği-
Eşlerin davaya rağmen bir araya gelip, evlilik birliğini devam ettirmeleri, aile birliğinin sarsılmadığını ve ortak hayatın çekilebilir olduğunu, böyle bir durumda barışmadan önceki olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemeyeceği-
Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının kabule elverişli ciddi sebep ve delillerle tespit edilmediği- Tanıkların sözlerinin TMK'nun 166. maddesinde yer alan çekilmezlik ve köklü sarsılma durumunu kabule yeterli ve elverişli olmadığı-
Evlilik birliğinin, temelinden sarsılması davacının ağır kusurlu sayılmasını gerekli kılan tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalının da kusurlu davranışlarının olduğu, davalı ve çocuklar yönünden korunmaya değer bir yarar belirlenemediği gibi davalının çelişkili davranış içinde bulunduğu, davacıyı cezalandırmak için boşanmaya karşı çıktığı anlaşıldığından TMK.mad.166/2. uyarınca boşanmaya karar verilmesi gerektiği-