Mahkemece, “dava konusu fatura muhteviyatı malların kargo ile davalıya teslim edildiği, bu durumda davacının takip dayanağı fatura tutarı kadar davalıdan alacaklı olduğu, temerrüdün takiple oluştuğu, alacağın belirli ve likit bulunduğu” gerekçesiyle “davanın kısmen kabulüne” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Hükme uyulan bozma ilamında; ‘’… Davalıların imzaladıkları kefalet sözleşmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu durumda davalıların kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçlarıyla sınırlı sorumlu oldukları düşünülmeden yanılgılı gerekçelerle ve eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir…’’ denilmiştir. Hal böyle olunca davalıların genel kredi sözleşmesindeki kefalet limitlerinin ayrı ayrı 4.700.00 TL olduğu dikkate alınarak, kefil-davalı İ.Ş.’nin 25.09.1992 tarihinde, diğer davalının takip tarihinde temerrüde düştüğü kabul edilip, yukarıda yazılı kural da gözetilerek hesaplama yapan ve Yargıtay denetimine imkân veren bilirkişi veya bilirkişi heyetinden rapor alınıp, varılacak sonuca göre karar vermek gerekirken, açıklanan bu yönleri içermeyen ek bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının bozma gerektireceği-
Davacı, irsaliyeli faturalara dayanarak alacak isteminde bulunmuştur. “Satım konusu malların teslim edildiğini” davacı ispatla yükümlüdür. Davacı her ne kadar “davalıya malların teslim edildiğine” ilişkin irsaliyeli faturalar ibraz etmişse de, “irsaliyeli faturalar altındaki imzaların davalı çalışanına ait olup olmadığı” araştırılmamıştır. Davacı irsaliyeli faturalara dayandığına ve irsaliyelerde teslim alan kısmında imza ve isim bulunduğuna göre, irsaliyeli faturalarla ilgili olarak davalı adına isticvap davetiyesi çıkarılarak, toplanacak deliller doğrultusunda bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Davaya konu çeklerin takasa ibraz edildiği dosya içindeki çek örneklerinden anlaşılmaktadır. Takasa ibraz edilen çekler yönünden davalı bankanın kısmi ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece anılan yasa hükmü dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
İcra takibi, davalının davacı aleyhine başlattığı bir başka icra takibinde davacının emekli maaşından yapılan ve dosyadan çekilen kesintilerin iadesine ilişkin alacağın tahsiline yöneliktir. Bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak “bilinebilir” olduğundan, hükmedilen alacak miktarının %40’ ı oranında davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkemenin bozmadan esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermesi gerekeceği- Bozmaya konu ilk kararda dayanılmayan ve hüküm tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 6100 s. HMK.’nun Kanunun 193/2. maddesinin “...taraflardan birinin ispat hakkının kullanılmasını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmelerinin geçersiz olacağına...” dair hükmü dayanak alınarak verilen bu yeni yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin H.G.K.’na değil, Özel Daireye ait olacağı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-