Taşınmazın tahliye edildiğine dair tutanak bulunmamakta ise de, davacı kiracı "taşınmazı 21.01.2013 tarihinde tahliye ettiğini" ileri sürmüş, davalı kiraya verende, tespit istemli dilekçesinde, "taşınmazın Ocak 2013 te tahliye edildiğini" beyan etmiş olduğundan, davaya konu taşınmazın 21.01.2013 tarihinde tahliye edildiğinin kabulü gerektiği- Erken tahliyede, zararın, tahliye tarihinden kiralananın aynı koşularla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye ilişkin kira parasından ibaretse de, kira sözleşmesinde, "tarafların, erken tahliye halinde otuz günlük kira bedelinin tazminat olarak ödeneceğini" kabul ettikleri görüldüğünden, makul kira bedelinin otuz günle sınırlandırıldığının kabulü gerektiği- Davacı kiracı depozito alacağının tahsiline yönelik takip başlatmış, davalı kiraya veren hasar ve kira kaybı alacağı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş olup, kiralanan taşınmazın yeniden kiraya verilebileceği makul süre kira alacağı ve hasar bedeli yargılama sonucunda belirlenebileceğinden, alacağın likit olduğunun kabul edilemeyeceği ve bu durumda, davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğu-
19.02.2009 tarihli ihtarname ve adı geçen ödeme planına göre mahkemece celbedilen hesap ekstrelerinin inceleme yapmaya yeterli olmadığı bilirkişi raporunda belirtilmesine rağmen bu eksiklik giderilmeden yapılan bilirkişi incelemesine dayanılarak karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Davacının itirazın iptali yönünden bir talebi bulunmadığına göre, boşanma protokolünden kaynaklı alacak istemine ilişkin bu davada İİK. mad. 67'de belirtilen bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması mümkün olmadığı-
Davanın, dava dışı arsa sahibi ile davalı yüklenici şirket arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden davalı yüklenici tarafından inşa edilen siteden satın aldığı bağımsız bölümün geç tesliminden dolayı uğradığı zararın tazmini iddiasına dayalı olarak yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olduğundan, davalı yüklenici ile tüketici davacı arasındaki ilişkinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında, bu Kanun'a göre, bu Kanun'un uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağının öngörüldüğü-
Hükme dayanak yapılan prokol, ibraname ve borcun nakli sözleşmesi davacı ile kefiller arasında imzalanmış olup, sadece sözleşmenin tarafları hakkında hüküm ve sonuç doğuracağı- Kredi borcunu ödeyen davacı kefilin asıl borçlu firmaya rücu hakkı bulunduğu, kefiller ile davacı arasında yapılan borcun nakli ve kefillerin ibrasına yönelik sözleşmenin taraf olmayan firma yönünden sonuç doğurmayacağı ve bu firma ile davacı arasında yapılan borcun taksitlendirilmesine yönelik protokol üzerinde durularak tüm deliller birlikte toplandıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece "davacının yaptığı ödemenin ...in taahhüdü için yapıldığı ve ... hakkındaki icra ceza mahkemesince verilen tazyik hapsinin vazgeçme nedeni ile düştüğü, davacının iddiasını ispatlayamadığı" gerekçesi ile itirazın iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davacı bankanın ihtarnamesinde kredi kartı hesabını kapattığını ve sözleşmeyi feshettiğini bildirdiği ve toplam borcun ödenmesini istediği gözetildiğinde kredi kartı hesabının kapatılması ve sözleşmenin feshiyle birlikte kredi kartı borcunun tümü muaccel hale geldiğinden dolayı bankanın alacağını davalı kredi kartı hamilinden talep etmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı- Mahkemece 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun mad. 22 aracılığıyla aynı kanun mad. 28 hükmüne dayanarak karar verilmiş ise de anılan yasa hükümlerinin taksitlere bağlanmış tüketici kredisi sözleşmesine ilişkin olup kredi kartı borcunun belirtilen yasa hükümleri kapsamı içinde değerlendirilmesinin doğru olmadığı, zira ödenmemesi halinde sadece asgari ödeme miktarının muaccel hale geleceği hususunun sözleşmenin devamı halinde dikkate alınabilecek bir konu olduğu-