Davalının, taraflar arasındaki taşıma sözleşmesini kabul ettiği ve dava konusu alacağı ödediğini savunarak ispat yükünü üzerine aldığı (bağlantılı bileşik ikrar)- Bağlantılı bileşik ikrarda bulunan tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü vakıayı ikrar edeceği, fakat ikrarına bu vakıadan çıkan hukuki sonucu hükümden düşüren ve bu vakıanın doğumu ile ilgili bulunmayan başka bir vakıa ileri süreceği, bu durumda ikrarın bölünebileceği, dolayısıyla ispat yükünün davalıya düşeceğinin kabul edildiği- Davalı taşıma sözleşmesini kabul ettiği ve dava konusu alacağın davacıya ödendiğini savunduğundan, davacıya ödeme yapıldığına dair ispat yükünü üzerine aldığı-
Kira alacağına ilişkin olarak açılan kısmi dava niteliğindeki itirazın iptali davasında, davacı, davalının icra takibine kötü niyetle itiraz ettiğini ileri sürerek davalının icra inkar tazminatı ile mahkumiyetine karar verilmesini de istediğinden icra inkar tazminatı talebi hakkında olumlu- olumsuz karar verilmesi gerektiği-
Cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin davada, davacının, faturaya konu yemeklerin davalıya verildiğini ispatla yükümlü olduğu, salt davacının ticari defterlerinin yemeklerin teslimini ispatlamayacağı, ticari defter ve belgelerin dayanak belgelerle desteklenmesi gerekeceği-
Davalı şirket hakkında konkordatonun tasdiki için açılan davada mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen 13.06.2007 tarihli birinci kararın bozulması üzerine mahkemece uyuma kararı verildiğinin, mahkemenin 16.09.2009 tarihli ikinci kararı ile davanın kabulü ile konkordatonun tasdikine karar verildiğinin, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 05.05.2010 tarih ve 2010/535 E., 5511 K. sayılı kararı ile bozulduğunun, bu karardan sonra mahkemece 16.03.2011 tarihli kararı ile yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verildiğinin ve bu kararın 27.05.2011'de kesinleştiğinin anlaşıldığı, artık bu tarihten itibaren davalı hakkında icra takibi yapılması mümkün hale gelmiş olup, davacının icra takibinin de bu tarihten sonra 26.06.2013'te yapıldığı, öte yandan, davacının açtığı konkordatonun feshi davasında verilen fesih kararının temyizi üzerine Dairemizce de davalı hakkında konkordatonun tasdiki yönünde bir karar verilmediğinin de tespit edildiği, bu durumda mahkemece, 27.05.2011 tarihinden sonra davalı hakkında icra takibi yapılması mümkün olduğundan ve davacının icra takibinin de bu tarihten sonra olması nedeniyle işin esasına girilerek esas hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Dosya içinde bulunan Vergi Dairesi yazısında davaya konu faturanın davalı ticari defterinde kayıtlı olduğu ve vergi dairesine bildirildiği anlaşılmış olup ayrıca davalı vekilinin de celsede takibe konu faturanın davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu beyan ettiği, bu durumda davacı tarafından icra takibine konu faturadaki malların davalıya teslim edildiğinin ispatlandığı-
Dava konusu çekle ilgili mükerrer takip yapıldığı, bu hususun mahkemece dikkate alınmadığı, davalının sözleşmedeki malları davacıya teslim edildiğini belirtiği ve bununla ilgili faturayı dosyaya ibraz ettiği, bu sebeplerle tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda araştırma yapılarak gerektiğinde bilirkişi raporu alınıp, toplanacak tüm deliller ile bir karar verilmesi gerektiği-
Takip konusu genel kredi sözleşmesinde davalının asıl borçlu, diğer davalının ise müteselsil kefil konumunda olduğu, alacak-borç ilişkisinin bu genel kredi sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği, bilirkişi tarafından taraflar arasındaki diğer sözleşmelerden kaynaklanan alacak borç durumunun bu dosya ile irtibatlandırılmasının doğru olmadığı, mahkemece bankacılık konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla banka kayıt ve defterleri üzerinde de yerinde inceleme yaptırılarak, icra takibine konu genel kredi sözleşmesi kapsamında tarafların alacak borç durumu tespit ettirilerek tüm deliller toplandıktan sonra bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalı tarafından icra takibine itirazdan sonra ancak dava tarihinden önce yapılan ödeme nedeniyle davacının ödenen bu miktara ilişkin dava açmakta hukuki yararının olmadığı, mahkemece ödeme yapılan miktarla ilgili olarak hukuki yarar bulunmadığından davanın dava şartı yokluğundan dolayı reddi gerekeceği- Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla temerrüte düşeceğinden, davalının takip tarihinden önce temerrüte düşürüldüğü ispat edilmediğinden işlemiş temerrüt faizine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Uyuşmazlığın 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu kapsamında düzenlenmiş olan kredi kartı borcundan kaynaklandığı, anılan Yasa'nın 26. maddesinde kredi kartı borçları ile ilgili özel bir faiz düzenlemesinin bulunduğu, bu nedenle somut olayda 5464 Sayılı Yasa’nın 26. maddesi uyarınca temerrüt faizi hesabı yapılması gerekirken 5464 Sayılı Yasa’ya göre daha genel bir yasa olan 6098 Sayılı T.B.K.’nun 88-120 maddesi hükümlerinin uygulanması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davalı tarafından asıl alacağın ödenmiş olduğu ve davacının da ifa anına kadar davaya konu asıl alacağın fer’ileri niteliğinde olan vekalet ücreti, icra giderleri ve faizi saklı tutmaya yönelik bir beyanın bulunmadığı anlaşılmakla; asıl alacağın ifası ile buna bağlı olarak fer’ilerin sona erdirildiği ve bu durumda davacının iş bu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Davacı vekili; "davacı aleyhine dava dışı banka tarafından yapılan takipte, icra müdürlüğü tarafından davalı bankaya hitaben yazılan yazıda maaş hesabı hariç kaydı bulunduğu halde, davalı banka tarafından davacının maaşına haciz uygulandığını, yazılı ve sözlü taleplerinin olumsuz sonuçlandığını, bu nedenle davalı aleyhine başlatılan takipte ise davalı banka tarafından haksız olarak borca itiraz edildiğini, alacak miktarının takip dosyasına değil davacıya bizzat ödendiğini, ancak faiz, vekalet ücreti ve icra giderlerinin icra dosyasına ödenmediğini ve davalının itirazının baki kaldığını" belirterek, haksız itirazın iptali, icra inkar tazminatına hükmedilmesi, davalı banka tarafından maaş hesabına bloke konulması nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuşsa da, davalı bankanın eylemi ve olayın gelişim şekli ile ilgili yasa maddeleri (TMK. 24; TBK. 58) birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkemece, manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği-