TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Genel Hükümler > - Borç İlişkisinin Kaynakları > - Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri > - A. Sorumluluk > Madde 50 - II. Zararın ve kusurun ispatı
Trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkin davada, mahkemece tarafların davaya konu trafik kazasındaki kusur durumu araştırılıp tartışılmadan, hüküm fıkrasında yalnızca Trafik Tescil ve Denetleme Büro Amirliği ekipleri tarafından düzenlenen maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağının incelenmesinde davalıya ait aracın tespit edilemeyen sürücüsünün asli kusurlu olduğunun belirtildiği şeklindeki kusura ilişkin yetersiz gerekçeyle yetinilerek davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği ve bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacağın belirsiz kabul edileceği- Mahkemece hafta tatili, fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil alacakları bakımından davacının ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmek suretiyle hüküm altına alınmış ise de, bu alacaklar bakımından davanın belirsiz alacak davası olduğu anlaşılmakla bu alacaklara dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiği-
Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davada, tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alınarak, hakkaniyete uygun miktarda tazminata takdir edilmesi gerektiği- Velayete ilişkin, ortak çocuğun, idrak çağında olması dikkat alınarak, velayet tercihi konusunda sonuçları hakkında bilgilendirilip bizzat dinlenmesi; bu yeterli olmadığı takdirde uzman veya uzmanlardan velayet konusunda rapor alınarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip velayetin düzenlenmesi gerektiği-
Noterin sorumluluğunun doğabilmesi için, söz konusu sahtecilik eyleminden davacının zararının doğmuş olması gerekeceği,mahkemece; ceza yargılamasının sonucu beklenilerek, sahte kimlik belgesi kullanılarak davalı noterlikte satılan aracın davacının elinden alınıp alınmadığı tespit edilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davacıya yapılan enjeksiyonun usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı, hastada oluşan hasarın, “enjeksiyonun hatalı uygulanması”na bağlı olarak gelişebileceği ve bunların gelişme olasılıkları, kas içine ve usulüne uygun olarak yapılan bir enjeksiyon sonrasında “nöropati” gelişmesinin mümkün olup olamayacağı, mümkünse, bu durumun meydana getireceği bulguların neler olduğu, enjeksiyon öncesinde yapılması gereken muayenenin ve sonrasında gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapılıp yapılmadığı üzerinde durulup irdelenmek suretiyle, olayda davalıya atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı belirlenip sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Her dava açıldığı tarihe göre değerlendirileceğinden, kadın tarafından dava tarihinden sonra gerçekleştirilen sadakat yükümlülüğüne aykırı ey-lemin kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-davacı erkeğin ağır ya da eşit kusurlu olmadığı ve yaşanan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından, mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak erkek yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Mal rejiminin sona erdiği, boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle mevcut olmadığı gibi mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacağı karşılıksız bırakmak için davalı tarafından elden çıkarıldığı kanıtlanamadığından söz konusu taşınmaz nedeniyle talep edilen alacağın reddine karar verilmesi gerekirken diğer alacaklara eklenerek fazla alacağa hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Taraflar 07.09.1991 tarihinde evlenmiş olup evlenme tarihinden önce satın alınan taşınmazın davalı-karşı davacının kişisel malı olduğu, evlilik tarihinden sonra da, davacı-karşı davalının kişisel ya da edinilmiş malı ile katkıda bulunduğu da ileri sürülüp kanıtlanamamış olduğundan, uyuşmazlığın mal rejiminin tasfiyesi hükümlerine göre çözümünün mümkün olmadığı-