Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu; Söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu; davacıların, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış olduğuna göre, bu iddiasını ispat etmekle mükellef olduğu-
Satış tarihi itibarı ile taşınmaz tapuda kayıtlı olduğundan, haricen satışı Türk Medeni Kanunu'nun 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve (6098 sayılı Borçlar Kanunun 237 m.) Tapu Kanunu'nun 26. maddesi hükümleri karşısında geçersiz olduğu, böyle bir satış, haricen satın ve devralan kişiye herhangi bir mülkiyet hakkı bahşetmeyeceği-
Her ne kadar taşınmazların daha sonra tapuda resmi şekilde devirleri yapılmış ise de, tapu sicilinde resmi şekilde yapılan devir sırasında, alıcı davacı şirket tarafından taşınmazların tapu siciline adi yazılı sözleşmeye ilişkin bir şerh de konulmamış geçersiz sözleşmedeki cezai şart hükümlerine resmi satış akdinde yer verilmediğinden, geçersiz olan adi taşınmaz satışı sözleşmesindeki cezai şarta ilişkin hükümlerin de geçersiz olduğu-
Muvazaa iddiasına dayalı davaların da zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceğinin yargısal uygulamayla benimsendiği- Muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünürdeki işlemin geçerli hale gelemeyeceği kuşkusuz bulunduğundan, muvazaa iddiasının her zaman ileri sürülebileceği- İşlemin muvazaalı olduğunun belirlenmesi durumunda işlemin tarafı olan kişiler iyi niyetli olamayacakları gibi süre geçmekle de iyi niyetli kabul edilmelerine yasal olanak bulunmadığı- “Direnmeye konu 929 No.lu parselin geldisi olan 243 No.lu parseldeki payın 1968 yılında miras bırakan tarafından oğluna satış suretiyle temlik edildiği, taşınmazın ifraz edilerek anılan davalı tarafından miras bırakanın diğer oğlu davalıya satıldığı ve sonrasında da ifrazlar görerek başka parseller oluştuğu, dava konusu 929 No.lu parselin anılan davalı adına tescil edildiği, diğer parsellerin de dava dışı kişiler adına kaydedildiği; bir kısım davacıların babası tarafından sağlıklarında dava açılmadığı, bu nedenle temliklerden uzun yıllar sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu” görüşünün kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
TBK. mad.237 uyarınca taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesi gerektiği, bunun geçerlilik şartı olduğu; taşınmaz satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılmaması nedeniyle geçersiz olduğu durumda sözleşmedeki cezai şartın da geçersiz olacağı-
Davanın, satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu- 4721 sayılı TMK'nun 705. maddesi gereğince taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olduğu, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde ise mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı, ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu- Satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemli davalarda, ilk satış vaadi sözleşmesinin başkalarına temlik edilmesi halinde dahi taşınmazların, dava tarihi itibariyle kimin adına kayıtlı ise husumetin ona yöneltilmesi gerektiği-
Çekişme konusu 1857 ada 4, 1393 ada 3 ve 4, 2382 ada 1 ve 2 ve 2423 ada 9 parsel sayılı taşınmazların resmi akitte gösterilen değeri ile o tarihteki gerçek değerleri arasında açık nispetsizlik bulunduğu, muris M. un varlıklı bir insan olup mal satma ihtiyacının olmadığı, ayrıca akit tarihinde davalıların yaşlarının küçük olduğu, alım güçlerinin bulunmadığı dosya kapsamıyla sabit olduğundan taşınmazlardaki payların mirasbırakan tarafından davalılara temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmaz haricen satışa konu edildiği 07.03.1994 ve 19.06.1995 tarihlerinde tapuda kayıtlı bulunduğu, tapuda kayıtlı taşınmazların harici satışı TMK'nun 706, 6098 sayılı, TBK'nun 237, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26 ve Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddeleri gereğince resmi şekilde yapılmadıkça hukuken geçerli bir sonuç doğurmayacağı-TMK'nun 706. maddesinde öngörülen resmi şekil bir ispat şartı olmayıp bir geçerlilik şekil şartı olduğu, bu husus 6098 sayılı TBK'nun 237. maddesinde “Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için resmi şekilde düzenlenmesi şarttır.” şeklinde açıklandığı, bu sebeple resmi memur önünde yapılmayan harici satış senetlerine değer verilemeyeceği ve buna dayalı olarak iptal ve tescil isteğinde bulunulamayacağı, bu itibarla, Mahkemece, davaya konu edilen satışlar resmi şekilde yapılmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaşın engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan, " payına vaki el atmanın önlenmesini" herzaman isteyebileceği, hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan her birinin , öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine bitişik el atmanın önlenmesi davası açabileceği, ancak, o paydaşın , payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı bulunmadığı - Payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu "el atmanın önlenmesi davası" ile değil , kesin sonuç getiren "taksim" veya "ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası" açmak suretiyle çözümlemesi gerekeceği - Paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanmalı , harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK'nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği-
Muris muvaazasında sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaşabilmek için davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği ve bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinde büyük önem taşıdığı, bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluğun olması gerektiği-