Araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerektiği- Mahkemece yapılacak keşifte 1985-1990 yılları arasında hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazın o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip taşınmazın toprak yapısı incelenmeli, çekişmeli taşınmazın fiili durumunu da belirtir şekilde rapor alınması, imar -ihya üzerinde durulup, bu konuda ve zilyetliğin tespiti yönünden tanık beyanlarına başvurulmalı, tarafların bildirecekleri zilyetlik tanıkları HMK'nın 259. ve 261. maddeleri gereğince taşınmaz başında dinlenip; taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığının belirlenmesi, yerel bilirkişinin imar ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları saptanmalı, ziraat mühendisinden taşınmazın zilyetlik yoluyla kazanılacak yerlerden olup olmadığı yönünde rapor alınmalı, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, murisi yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince 3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümleri gözetilmek suretiyle yapılacağı düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmesi, dava konusu taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler, olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden yasanın amacına uygun rapor alınması gerektiği-
Mahkemece anılan şirketin ihyası için davacı tarafa, dava açmak üzere süre verilmesi, dava açıldıktan sonra, bu davanın sonucunun beklenilmesi, şirketin ihyasından sonra usulüne uygun tebligat yapılarak, taraf teşkilinin sağlanması ve sonrasında davacının talepleri hakkında bir karar verilmesi gerekeceği, bu nedenle yerel mahkemece usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan eksik inceleme ile infazı mümkün olmayacak şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Kesin yetkinin, dava şartı olduğu, yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınacağı- Vakfa ilişkin davada tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğu-
Bir müzik eserinin senkronizasyon yoluyla işlenmesi hakkı açıkça eser sahiplerinde bırakıldığına veya yayımcı şirketlere bırakılmış olsa bile bu mali hakkın Türkiye’deki kullanımının davacı şirketlere devredildiği ispatlanamadığına göre, bir başka mali hak kategorisi olan çoğaltma, yayma ve umuma iletim haklarına dayanılarak, işleme suretiyle oluşturulan eserlerin çoğaltılmasına, yayımına veya umuma iletimine izin vermesi, izinsiz olarak bu hakların kullanılması halinde ise bu eylemlere karşı dava açma hak ve yetkisinin münhasıran işleme hakkı sahibine ait olacağı, aksi halde, çoğaltma ve yayma hakkı sahibi, bu haklarına dayanarak, eser sahibinin dahi eserini işleyerek çoğaltmasına ve yaymasına engel olabilecektir ki, bu kabulün mali hakların birbirlerinden bağımsızlığı kuralıyla bağdaşmayacağı, mali hakların bağımsızlığını ortadan kaldıracak şekilde yorum yoluyla mali hakların genişletilemeyeceği, davacıların, eserin Türkiye’de işlenmesi hakkını mali hak sahiplerinden usulüne uygun şekilde devir alındığının davacılarca ispatlanamamış olması nedeniyle, mahkemece, aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı-
Ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlikin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimde bulunmasının, bakım ihtiyacının sonradan doğmasının ve bakım ihtiyacının kısa süre doğmasının sözleşmeye etkili olmayacağı- Bu tür sözleşmelerde bakıp gözetme amacı dışında bağış amacı üstün tutulduğu anlaşılır ise muris muvazaasından bahsedilebileceği- Temlik makul sınırının aşılması, çok değerli bir taşınmazın devrinin halinde muris muvaazasından bahsedilebileceği- Mirasbırakan adına kayıtlı dava dışı taşınmazların dava tarihindeki değerleri (toplamı 155.707.88 TL) ile çekişme konusu davalıya devredilen taşınmazların dava tarihindeki değerleri (toplamı 274.242.8 TL) karşılaştırıldığında, davalıya yapılan temlikler bakımından makul sınırın aşıldığı, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazlardan bir kısmını devrederek bakımını sağlayabilecek iken, adına kayıtlı taşınmazlarından çok değerli olanları devrettiği, bu nedenle temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olarak yapıldığının kabulü gerektiği- Tahkikat bitiminde taraflara son söz hakkının verilmesi gerektiği-
Şikayetçinin; sıra cetveline göre satış bedelinin tamamının şikayet olunan bankaya ödendiğinin, şikayet olunan bankanın alacak bildirimlerinin çelişkili olduğunun, davacının alacağın muvazaalı olduğu iddiasında bulunduğunun ve miktarına itiraz ettiğinin anlaşıldığı, bu iddianın alacağın aslına ilişkin olduğu, alacağın aslına ilişkin bu iddianın çözüm yerinin ise genel mahkemeler olduğu-
Davacı-alacaklı üçüncü kişi belediyenin haciz ihbarnamesine karşı verdiği cevabının gerçek olmadığını aslında borçlunun Belediye nezdinde hak edişleri olduğunu ancak Belediyenin borçlu ile muvazaalı işlem yaptığını iddia ederek tazminat isteminde bulunduğundan, uyuşmazlığın çözümünde icra hukuk mahkemesinin görevli olduğu-
Yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamayacağı kuralının istisnasını, "dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması" oluşturduğu- Somut olayda, davacının dava dilekçesinde haftada 7 gün 07.00-19.00 saatleri arasında çalıştığını iddia etmesi karşısında günlük çalışmanın 12 saat olduğunun kabulü gerekirken, hakimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olmadan; ondan fazlasına hükmetmesinin isabetsiz olduğu-
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ile Özel Bütçeli İdareler arasında yer almayan davacının 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı belirgin olup, uyuşmazlığa mecburi hakem sıfatıyla bakılması mümkün olmadığından, ihtilafın çözümünde mahkemenin görevli olduğu anlaşıldığından, ihtilafın çözümünde görevli olan mahkemece tarafların delilleri toplanıp işin esası hakkında karar verilmesi gerekeceği-
Karayolları Genel müdürlüğü'nün eylem ve işlemlerinin, kamusal nitelikte olup kamu hizmeti kavramı çerçevesinde olduğu, istemin ileri sürülüş ve olayın gerçekleşme biçimine göre davanın anılan davalıya yöneltilmesinin nedeninin de, davalı idarenin hizmet kusurundan doğan zararın ödetilmesi istemi olduğu, mahkemece, davalı Karayolları Genel müdürlüğü yönünden uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu benimsenerek yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olmasının usul ve yasaya uygun düşmediği-