Davaya konu edilen kira sözleşmesi incelendiğinde, kiracı olarak, sözleşmenin ön yüzüne adı geçen şirketin adının yazıldığının, ikinci sayfadaki imza kısmının ise anılan şirketin kaşesi üzerine tek imza atılmak suretiyle imzalandığının anlaşıldığı, bu durumda kiracının şirket olduğunun kabulü gerekeceği, dava ise başka bir kişi tarafından kendi nam ve hesabına açılmış olup, kiracı olmadığı anlaşılan davacının kendi adına kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsilini istemesinde aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı-
Davacıların kanuni temsilcileri vasıtasıyla görevlendirilen vekilin, vekalet görevinin ergin olmaları nedeniyle sona erdiğinden haberdar edilmeleri; davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabilecekleri açıklanarak, bu yönlerden karar almalarına yetecek uygun bir süre verilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak gerekeceği, ancak, yerel mahkemece davacılara tebligat çıkartılarak durumdan haberdar edilmeksizin ve davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle davaya devam edebilecekleri açıklanmaksızın yetkisiz hale gelen vekile bildirim ile yetinilerek, davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre, HMK'nun 77. maddesi gereğince hüküm sonucunun davanın açılmamış sayılması şeklinde oluşturulmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
İdari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunan zararın ödetilmesi isteklerinin 11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında değinildiği üzere tam yargı davasının konusunu oluşturacağı, bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2. maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekeceği, bu nedenlerle davalı kurumun kamu hizmeti sırasında verdiği zarardan dolayı Adli Yargı'da dava açılamayacağından, HMK'nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle ve HMK'nın 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar vermek gerekeceği-
Uyuşmazlığın Milli Eğitim Bakanlığı Okul Aile Birliği Yönetmeliği'nin uygulanmasından kaynaklı olduğu anlaşılmakta olup, Yönetmeliğin 28/3. maddesinde "Sözleşmenin uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek hukuki ihtilafların çözümü için kanuni yollara başvurulmak üzere okul yönetimince ilgili mülki idare amirine durum bildirilir." hükmünün yer aldığı, mahkemece bahsi geçen yönetmelik hükmünün davacının taraf ve dava ehliyeti yönünden somut olaya uygulanırlığı değerlendirilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Borçlular vekiline konkordato gider avansını yatırması için meşruhatlı davetiye tebliğ edilmesine karşı borçlular vekili kesin süre içerisinde konkordato gider avansını yatırmadığından davanın İİK'nun 285/4. Maddesi yollamasıyla HMK'nun 114/1-(g),114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vrelmesi gerektiği-
Taraflar arasında sözleşme düzenlendiği hususu ihtilafsız olup düzenlenen sözleşme özel hukuk hükümlerine tabi sözleşmenin imzalanmasından sonraki tüm aşamalar ve ihtilaflar özel hukuk alanını ilgilendirmekte olup, dolayısıyla uyuşmazlıkların çözümünde de görevli mahkemenin genel mahkeme olan Asliye Hukuk mahkemeleri olduğu, hal böyle olunca, davaya bakmaya iş mahkemesi değil, genel mahkemelerin görevli olduğu-
Terekeye ilişkin tüm tasarruf işlemlerinin, tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması zorunlu olup, davanın da tüm mirasçılar tarafından birlikte yürütülmesi gerekliyse de, mirasçıların aynı zamanda davalı olması sebebiyle menfaat çatışması bulunduğundan, mahkemece, terekeye temsilci tayin ettirilerek taraf teşkilinin sağlanması gerektiği-
İcra mahkemesince verilen kararlar, kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemekle birlikte, aynı takip dosyası nedeniyle, aynı taraflar arasında ve aynı konuda daha önce verilen icra mahkemesi kararları, kesinleşmek koşuluyla sonraki şikayet yönünden birbirlerine karşı kesin hüküm teşkil edeceğinden derdestlik itirazı yönünden gerekli araştırma yapılarak karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu takibe yasal süresi içinde itiraz etmediğinden takibin kesinleştiği, bu durumda kesinleşen takipten dolayı davacı alacaklının icra mahkemesinden tahliye istemesinde hukuki yararının bulunmadığı, o halde davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı vekilinin, hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek davalı Bingöl Belediye Başkanlığı yönünden hizmet kusuruna dayalı olarak dava açtığı, buna göre, görev-yargı yolu yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınacak hususlardan olduğundan, mahkemece davalı Bingöl Belediye Başkanlığı yönünden idari yargının görev alanına giren uyuşmazlıkta yargı yolu caiz olmadığından HMK'nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-