"Davalıya şerefiye parasının ödendiği ve fakat faizinin ödenmediği, davacının, ödenen şerefiye parasını almasının faiz isteyemeyeceği anlamına gelmediği ve zaten faiz ödenmemesine yönelik alınan genel kurul kararına karşı da dava açtığı, ödemenin geç yapıldığı, yapılan hesaba göre davacının borçlu bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davacının ... TL borçlu olmadığının tespitine, takibin haksız ve kötüniyetli olmaması nedeniyle kötüniyet tazminatı talebinin reddi"ne karar verilmesinin isabetli olduğu-
Mahkemece ''davalının davacı kooperatife asıl alacak ve işlemiş faiz borcu olduğu, asıl alacağa mahsuben kooperatife bono vererek ödemiş olduğu, bu durumda asıl alacak yönünden davanın ödeme nedeniyle konusuz kaldığı ancak ödemenin faiz, vekalet ücreti ve masrafı kapsamadığı gerekçesiyle asıl dosyada faize itirazın iptaline, birleşen dosyada davanın kısmen kabulüne, faiz alacağına faiz işletilmeyeceğinden faiz talebinin reddine" karar verilmesinin isabetli olduğu-
Uyuşmazlık konusu, davacının vade farkı anlaşması veya temerrüt nedeniyle ek fer’i alacağının kaldığı, davalının ise vade farkı anlaşması bulunmadığı ve temerrüdün de oluşmadığı iddiaları olup, temerrüt halinde yüzde kaç temerrüt uygulanacağının yazdığı sözleşmelerin aslının davacı tarafça ibraz edilmediği, karşı tarafın ise böyle bir sözleşmenin olmadığını savunduğu anlaşılmış olup, belgeye itibar olanağının kalmadığı ve TMK. mad. 6 uyarınca bunu davacının ispat etmesi gerektiği, kaldı ki sözleşme aslı ibraz edilse ve davalı eli ürünü olduğu kabul edilse dahi; davacı tarafın esasen davalıdan olan ana para alacağını dava ve icra takibinden evvel aldığını, hem dosyadaki yazılı beyanı ile belirttiği hem de takibinin dayanağını fer’i alacağa dayandırdığı açık olduğundan asıl alacağını ihtirazi kayıt olmaksızın alan davacının artık fer’i alacağından vazgeçmiş sayılacağı-
Davacının tapu iptali ile tescil isteminde bulunabilmesi için payına yönelik tüm ödemelerini yapmış olduğunu ve daire sahibi diğer üyelerle eşit durumda bulunduğunu kanıtlaması gerektiği- Davalı kooperatifin defter ve belgeleri istenerek genel kurullarda kararlaştırılan aidat miktarları ve gecikme faizi oranları değerlendirilerek davacının gerçek aidat ve gecikme faizi borcunu belirleyen ek rapor alındıktan sonra yargılama yapılması gerektiği-
Davacının ödemeyi vaktinden 16 ay sonra yapmış olması sebebiyle, iki tarih arasındaki TÜFE farkını talep edebileceği-
Davalı kooperatif ve istifa ederek ortaklıktan ayrılan davacının arasındaki alacak davasında, taraflar arasında düzenlenen protokol koşullarının da dikkate alınması gerektiği-
İlamda faize hükmedilmesi halinde, asıl alacağın ödenmiş olması durumunda fazlaya ilişkin hak saklı tutulmasa dahi faiz istenebileceği, ancak ilamda faize ilişkin hüküm yok ise alacaklının, ilk takipte karar tarihinden itibaren faiz istememişse artık müstakilen faiz için ikinci bir takip yapamayacağı-
Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına engel teşkil etmez ise de, faiz isteğinin ayrı bir davaya konu yapılması halinde, dava tarihi itibariyle asıl alacağın ödenmemiş olması, ödenmiş ise de ihtirazi kayıt konulmasının şart olduğu, yoksa, faiz alacağının da sona ermiş sayılacağı- Eşler arasında eşya alacağına ilişkin davalar, temelde eşya üzerindeki mülkiyet hakkına dayanmakta olup, eşyanın aynen iadesine veya kullanılması nedeniyle bedeline ilişkin olduğundan, buna ilişkin taleplerin ileri sürülmesi için evliliğin son bulmasını bekleme zorunluluğunun bulunmadığı-
Davacı kooperatifçe, 1999 tarihli genel kurulda gecikme faizi konusunda karar alınıp 2006 yılına kadar bu konuda aksi yönde bir karar alınmamış olması halinde 1999 tarihli genel kurul kararında alınan faiz kararına göre uygulama yapılması gerektiği- Genel kurulda alınan temerrüt faizi kararı, BK'nun 113/2. maddesinde yer alan "halin icabı" anlamına gelmekte olup, alacaklıların aidat aslını tahsil ederken temerrüt faizine ilişkin olarak çekince koymasına gerek olmadığının kabulü gerektiği-
Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiğinin, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmakta olduğu; dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını oluşturduğu ve MK. md. 2. ye aykırı olup, hukuken korunamayacağı-