Hareketsizliğin, hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermeyeceği ve bu yolda bir karine oluşturmayacağı- İfanın icra tehdidi yada baskısı altında ödenmiş olması durumunda, rızai ödemeden bahsedilemeyeceğinden itirazı kaydın varlığının kabulü gerekeceği- Davacı, ödeme emrinin iptali isteminde bulunarak açtığı davada; yargılama sürecinde ödeme yapmış olması karşısında, ödemenin rızai bir ödeme olduğunun kabul edilemeyeceği- 2006/8 dönemine ilişkin idari para cezasının iptali kararı kesinleşmiş, 2003/1 dönemine ilişkin idari para cezası yönünden ise Kurumun bildirmiş olduğu tebliğ tarihlerine göre zamanaşımı süresi dolmuş olduğundan zamanaşımını kesen sebeplerin varlığından söz edilemeyeceğinden ve ödemenin de rızai bir ödeme olmadığı belirgin olduğundan, davacının istirdat hakkı söz konusu olacağından bu kapsamda bir değerlendirme yapılarak ödeme emrine konu idari para cezaları yönünden bir karar verilmesi gerektiği-
Tarafların rapora itirazları doğrultusunda, alacaklı davalının ikinci takipte sadece eksik faiz için talebi bulunduğu savunması da dikkate alınarak, ikinci takibin ilama uygun olup olmadığı hususunda bilirkişi heyetinden denetime elverişli ek rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
İtirazın iptali davasında, tarafların imzaladığı güvenlik hizmetleri sözleşmesi uyarınca devamlı ilişkide olan tacir olduğundan basiretli tacir gibi hareket etme zorunlulukları bulunduğundan, davacının sözleşme konusu edimi kabul ederken özel olarak talimat vermek suretiyle ihtirazı kayit koymadığı göz önünde bulundurulduğunda, davacının sözleşmenin feshinden sonra ayrıca gecikme faizi istemesinin mümkün olmayacağı-
Borçlunun takipte istenen faizin fahiş olduğuna ilişkin şikayeti bulunduğundan, dayanak ilamın kesinleşme tarihi nazara alınarak, kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında ilamın kesinleştiği tarihe kadar geçen dönem için ilam uyarınca yasal faiz, kesinleşme tarihinden sonraki dönem için ise, 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun'la değişik Anayasa'nın 46/son maddesi hükmü uyarınca, kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği düşünülerek, borçlunun faizin fahiş olduğu yönündeki şikayeti de dikkate alınarak gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Borcun ihtirazi kayıtsız sona ermesi halinde borca dahil faiz alacağının da sükut edeceği- İşlemiş faize konu edilen alacakların icra dosyasına ödendiği, davacının herhangi bir ihtirazi kayıt koymadığı görüldüğünden, işlemiş faiz alacağının da borç sona ermekle sukuta erdiği, işlemiş faiz talep edilemeyeceği-
Davalı tarafından asıl alacağın ödenmiş olduğu ve davacının da ifa anına kadar davaya konu asıl alacağın fer’ileri niteliğinde olan vekalet ücreti, icra giderleri ve faizi saklı tutmaya yönelik bir beyanın bulunmadığı anlaşılmakla; asıl alacağın ifası ile buna bağlı olarak fer’ilerin sona erdirildiği ve bu durumda davacının iş bu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Davacı vekili; "davacı aleyhine dava dışı banka tarafından yapılan takipte, icra müdürlüğü tarafından davalı bankaya hitaben yazılan yazıda maaş hesabı hariç kaydı bulunduğu halde, davalı banka tarafından davacının maaşına haciz uygulandığını, yazılı ve sözlü taleplerinin olumsuz sonuçlandığını, bu nedenle davalı aleyhine başlatılan takipte ise davalı banka tarafından haksız olarak borca itiraz edildiğini, alacak miktarının takip dosyasına değil davacıya bizzat ödendiğini, ancak faiz, vekalet ücreti ve icra giderlerinin icra dosyasına ödenmediğini ve davalının itirazının baki kaldığını" belirterek, haksız itirazın iptali, icra inkar tazminatına hükmedilmesi, davalı banka tarafından maaş hesabına bloke konulması nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuşsa da, davalı bankanın eylemi ve olayın gelişim şekli ile ilgili yasa maddeleri (TMK. 24; TBK. 58) birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkemece, manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği-
Özel Daire kararında “…faize ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olduğundan…” gerekçesi gösterildiğinden, faiz alacağının hiç istenemeyeceğine dair bir kesin hükümden söz edilemeyeceği, faizin istenebilir olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği- Dava tarihi ile ıslah tarihi arasında geçen sürede işleyen faiz alacağının konusunu oluşturduğu davada, davacının ilk davanın dava tarihi ile ıslah tarihindeki alacağından açıkça vazgeçmediği ve asıl alacağın da tam ödenmek suretiyle sona ermediği bir dönemde eldeki davayı açtığı, bu durumda davacının anılan dönem faizine hak kazandığı ve bunun hüküm altına alınmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İbra sözleşmesinde faiz alacağını saklı tutmaya yönelik bir beyanın bulunmadığı, ifa anına kadar yapılan herhangi bir bildirimin de olmadığı, durum ve koşullardan davacıların faiz alacağını saklı tuttukları da anlaşılmadığından ibra sözleşmesinin faiz alacağını da kapsadığının kabulü ile talep edilen faiz alacağının, ibra sözleşmesi ile sona erdirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı "kooperatif ortaklığından istifa ettiğini" bildirmişse de, istifanın icra takibinden sonra gerçekleştiği ve takip tarihi itibariyle davalının kooperatif üyeliğinin devam ettiği, Kooperatifler Kanunu gereğince ayrılan ortağın ortaklıktan ayrılması kesinleşinceye kadarki borçlarını ödemekle yükümlü olduğu hususları dikkate alındığında; davacı kooperatifin, davalı ortağın istifasından önce doğmuş aidat borçları için dava açmasında hukuki yararının bulunduğu- Zamanında ödendiğinde kooperatifin kasasına girecek olan aidatın, üyenin ortaklıktan ayrılması sonrasında çıkma payı altında ortağa ödeneceği tarihe kadar kasada beklemesinde ve nemalanmasında tüm ortakların yararının bulunduğu- Ortağın çıkma payını talep edip etmeyeceğinin, bu talebin zamanaşımına uğrayıp uğramayacağının henüz belli olmadığı bir aşamada açılan davada hukuki yararın bulunduğu ve aidat borcunun çıkma payı olarak tekrar ortağa iade edileceğinden bahisle dava açmakta hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmasının hatalı olduğu- "Davacı kooperatife istifanın ulaştığı anda muacceliyet kesbetmese bile davalının çıkma payı alacaklısı olması nedeniyle alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiği, TBK. mad. 135 uyarınca alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesinin asıl borcu sona erdirdiği, TBK. mad. 131. uyarınca da asıl alacağa bağlı faiz, gecikme zammı gibi alacakları da sona erdirdiği,  davalının ortaklıktan çıkması nedeniyle kooperatiften olan çıkma alacağı tutarının takip konusu aidat borcu tutarından fazla olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı" şeklindeki görüş HGK. çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Faiz alacağına mahkeme ilamında hükmedilmesi halinde,TBK. mad.131 uyarınca halin icabından anlaşılan durum gereği bu alacaktan açıkça feragat edilmediği sürece hukuki varlığını koruyacağından, alacaklının fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmasa bile zamanaşımı süresinin dolmasına kadar ilamda yazılı eksik kalan faiz alacağını her zaman talep edebileceği; ilama dayalı bu isteğin, icra müdürlüğünün ilama aykırı işlemini kapsadığı ve şikayetin süreye tabi olmadığı- Henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedeli için 17/10/2001 tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanamayacağı-