Taraflar arasındaki tasarrufun boşanma protokolü ile gerçekleştiğinin kabulü gerektiği, bu durumda, tasarruf tarihinin resmi satışın yapıldığı 08/12/2014 tarihi olarak değil, taraflar arasındaki boşanma protokolünün tanzim edildiği 20/11/2014 tarihi olarak kabulü yerinde olduğu, o tarihte de taraflar arasındaki evlilik birliğinin devam ettiği, ayrıca, savunmaya göre taşınmazın devri, davalının evlilik birliği içerisinde edinilen taşınmaza yaptığı katkıya karşılık gerçekleştiğinden, tasarrufun, “ivazlı” bir tasarruf olarak kabul edilmesi gerektiği, böyle olunca, tasarrufun İİK mad. 278/III, 1 maddesine göre de iptale tabi olduğu sonucuna varıldığı-
İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı- Davacı ile davalı arasında açılan boşanma davasının devam ettiği anlaşıldığından, mahkemece, boşanma davasının sonucunun bekletici mesele yapılarak, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde TBK. mad. 19 uyarınca açılan davanın reddine, aksi durumda yani bir alacağın varlığı halinde ise muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak, muvazaanın ispatı durumunda davanın kabulü ile bu alacağı için İİK. mad. 283/1 kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasında davalı borçlunun iflasına karar verilmesi halinde, öncelikle borçlu şirket hakkında verilen iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması gerektiği- İflas kararın kesinleşmiş olması halinde ise davacının eldeki davayı takip edebilmesi için iflas idaresinden İİK. mad. 245 gereğince yetki alması gerektiği, aksi halde davanın iflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın iflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının, "ticari dava" olarak değerlendirilemeyeceği ve bu davalarda arabulucuya başvurunun "dava şartı" olarak kabul edilemeyeceği (Konya BAM 3. HD. kararı)-
Tasarrufun iptali davalarında, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması gerektiği- Tasarruflar takibe konu çeklerin tarihlerinden sonra gerçekleşmişse de, davacı alacaklı borcun çek tarihinden önce doğduğuna ilişkin olarak faturalar sunduğundan, mahkemece, tacir olan davacı alacaklı ve borçlunun ticari defterleri üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak takip konusu bonoya dayalı alacağın doğum tarihi tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Davanın ön koşul yokluğundan reddi halinde, davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Borçlunun hisseli taşınmazına belediye tarafından kamulaştırma bedeli mahsup edilmek şartıyla Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında 1 konut verildiği, ayrıca davalının babasından kalan miras hisselerini olduğu, borçlunun adına kayıtlı taşınmazların kıymet takdirleri yapılmadığından aciz hali sabit olmadığı anlaşıldığından, mahkemece taşınmazların kayıtları getirtilerek bilirkişi aracılığı ile kıymet takdirlerinin yapılarak, davalı borçlunun aciz halinin değerlendirilmesi gerektiği- Kararda sadece "tasarrufun iptaline" hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Davalı borçlunun, adı geçen şirketteki hisselerini, hisse devir sözleşmeleri ile diğer davalılara devrine ilişkin tasarrufun iptaline, davacı tarafa belirtilen hisseler üzerinde icra dosyasındaki asıl alacak ve ferileri ile sınırlı olmak üzere cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesinin yerinde olduğu-
Tasarrufun iptali davasında mahkemece, uzman bir bilirkişiden davalı borçlu adına kayıtlı taşınmazların kıymet takdirlerinin yaptırılıp kıymet takdirlerinin belirlenerek, öncelikle dava şartı olan borçlunun aciz durumunun belirlenmesi gerektiği-
TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı muvazaalı işlemin iptaline karar verilebilmesi için sadece bedel farkının yeterli olmadığı- İşlemin iki tarafınında fikir birliği içinde olması gerektiği- Davalı borçlu ve üçüncü kişilerin birbirlerini tanıdıkları veya yakınlıklarının olduğu iddia ve ispat edilemediğinden, mahkemece, üçüncü kişilerin kötüniyeti ispatlanmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlu ile arsa sahibi davalı üçüncü kişi arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı ve davalı borçlunun müteahhit olarak inşaatı tamamlaması halinde kendisine düşen dairelerin olduğu, arsa sahibi davalı üçüncü kişinin yaptırdığı tespitte inşaatın %66 oranında bittiği belirlendiği ihtilafsız olduğundan, mahkemece bilirkişiden alınacak rapor ile davalı borçlunun inşaatı % 66 oranında iş yaparak arsaya harcama yapması sözleşme hükümlerine göre değerlendirilerek, diğer davalılara yapılan tasarrufların iptale tabi olup olmadığı tartışılarak sonucunda üçüncü kişiler taşınmazı elinden çıkarmış iseler bu durumda da davanın bedele dönüşüp dönüşmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiği-