TBK’nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin (icra takibinin) iptaline ilişkin davada, "davalı borçlu ile davalı üçüncü kişinin akraba olduğu, verilen ödünç paranın (366 gram altın) ödenmemesi üzerine taraflar arasında bono düzenlendiği, vadesinde bono da ödenmediğinden icra takibi başlatıldığı ve takipte borçlunun maaşına haciz konulduğu" ileri sürülmüşse de, mahkemece, davanın kabulü ile icra takibindeki maaş haczi işleminin davacı alacaklının icra takibine konu alacak ve ferileri ile sınırlı olmak üzere davacı yönünden iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu- Daha düşük olan alacak miktarı (iptali istenen muvazaalı takip olduğundan) üzerinden karar ilam harcı alınması gerekirken maktu harç alınması doğru olmadığı, yapılan yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerektiği-
Davalı üçüncü kişinin boşanma davasından sonra evlilik birliğinde edinilmiş mallara muvazaalı olarak hacizler koydurduğu, yeğeni olan diğer davalı üçüncü kişiye muvazaalı olarak bono vererek icra takibi yaptırdığı, taşınmazdaki hissesine haciz koydurduğunu, davalıların danışıklı olarak başlattıkları alacaklısı davalı üçüncü kişi , borçlusu davalı olan icra takibi ve takip konusu bononun muvazaalı olduğunu belirterek, muvazaa nedeniyle icra takibi ve takibe konu bononun iptalini talebiyle açılan davada (TBK. mad. 19) aciz vesikası aranmadığı- Boşanma, katkı payı ve katılma alacağı davaları nedeniyle davalıdan alacaklı olan davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu, dava konusu icra takibinin ve bu takibe esas hacizlerin muvazaa nedeniyle iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu-
Dava konusu icra dosyasından ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlunun ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapılan hacizde adreste borçlunun bulunamadığı, borçlunun adresinde başka bir muhasebe bürosunun bulunduğu, borçlunun adresi terk ettiği, adreste borçluya ait haczi kabil mal bulunmadığının tutanak altına alındığı görüldüğünden, icra haciz tutanağının İİK. mad. 105 kapsamında geçici aciz vesikası hükmünde olduğu ve davalı borçlunun aciz halinin gerçekleştiğinin kabulü gerektiği-
Davacı alacaklının davalı borçludan gerçek bir alacağının olup olmadığını tespit edebilmek için aralarındaki alacak davasının bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, davacının alacağının dayanağı olan dava dosyasının kesinleşmemesi gerekçesi ile tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Bankacılık Kanununun Geçici 13. maddesi uyarınca, aciz belgesinin aranmama koşulunun ancak 26.12.2003 tarihinden önce verilmiş krediler için geçerli olduğu, takip konusu kredi bu tarihten sonra verildiğinden, davacı alacaklı bankanın aciz belgesi ibraz zorunluluğunun bulunduğu-
"Davacı tarafından dosyaya kati aciz belgesi ibraz edilmediği gibi , aciz belgesi niteliğinde haciz tutanağı da ibraz edilmediği" gerekçesi ile tasarrufun iptali davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davalı borçlunun icra takibine itiraz etmesi halinde, itiraz dilekçesinin davacıya tebliğ edilip edilmediği ve tebliğ edilmiş ise, tebliğden itibaren bir yıllık süre içinde itirazın iptali davası açılıp açılmadığının araştırılması, açılmış ise itirazın iptali davasının sonucunun bekletici mesele yapılması, takibin kesinleşmesi halinde ise aciz belgesi yerine geçebilecek haciz tutanağının da bu aşamadan sonra araştırılarak tasarrufun iptali isteğine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemenin aynı anda hem yetki hem görev konusunda karar verilmesinin doğru olmadığı-
Nam-ı müstear niteliğindeki işlem iptalinin istenebileceği- 12.02.2006- 14.11.2012 tarihleri arasındaki kıdem tazminatı ve işçilik alacağına ilişkin ilama dayanan alacağın 12.02.2006 tarihinde doğduğunun kabulü gerektiği- Dava konusu taşınmazın davalı-borçlu şirket malvarlığı ile bir ilgisi olmadığı kabul edilmişse de, taşınmazın borçlu şirket yetkilisinin eşi adına tescil ettirildiği ileri sürüldüğünden, asıl borçlu şirketin %95 hissedarının davalı üçüncü kişinin eşi, %5 hissedarının ise davalı üçüncü kişinin babası olduğu gözetilerek, üçüncü kişinin, dava konusu taşınmazları satın alabilecek ekonomik gücü olup olmadığı, taşınmazların aslında eşi veya babası tarafından, davalı üçüncü kişi adına alınıp alınmadığının araştırılarak, sonucuna göre davalı üçüncü kişi, elinden çıkarmış olduğundan, davacıdan İİK. mad. 282 gereği satın alan şahsı davaya dahil edip etmeyeceği, yoksa davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği sorularak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasındaki; davalının Vergi Dairesi'ne olan tüm vergi borçlarının ödenmiş olduğu göz önüne alındığında dayanaksız ve konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı-