Taraflar arasında aynı köylü olmaları nedeniyle hemşerilik ilişkisi olduğu, taşınmazların gerçek rayiç değerleriyle tapudaki devir fiyatları arasında fahiş fark bulunduğu, tapuda haciz şerhi olduğu halde satın alındığı ve 20 adet taşınmazın aynı günlerde devredildiği hususları gözetildiğinde; taraflar arasındaki satış işlemlerinin muvazaalı olması nedeniyle tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği-
Geçici veya kesin aciz belgesinin sunulmadığından bahisle tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davalı borçlunun ve davalı kardeşin, iptal davası konusu taşınmazların kendilerine murisleri babalarından kaldığını, taksim sonucu devirlerin gerçekleştiğini ileri sürmelerine rağmen; murislerinden kalan taşınmazların neler olduğu ve bu taşınmazları ne şekilde taksim ettikleri yönünde bir açıklama yapmamaları durumunda, dava konusu sadece 3 taşınmazın taksim edildiği gibi bir sonucun yaşam deneyimlerine uygun olmaması ve tapu kayıtlarında taksim konusunda bir açıklama veyahut hisse bedelinin borçlu tarafından alındığına ilişkin kayda da rastlanmamış olması gerçeği gözardı edilmezse tasarrufun, kardeşler arası bağış olduğunun kabulü gerektiği-
Aciz belgesinin tashihi karar aşamasında dahi sunulabileceği- Borçlu adresinde haczedilen mallarının kıymeti gözetildiğinde, bu malların paraya çevrilmesi halinde takip konusu borcu karşılamayacağı açık olup, borçluya ait taşınmazlara yapılan kıymet takdirlerinin yapıldığı tarih itibariyle, davacı alacaklının ve ondan önce taşınmazlarda haczi bulunan alacaklıların takip dosyalarındaki borç miktarı belirlenerek davacının alacağını karşılama imkanı olup olmadığı, yani borçlunun, aciz halinin mevcut olup olmadığı tespit edilmesi gerekirken, "geçici aciz belgesi sunulmadığı ve haczedilen malların paraya çevrilmediği" gerekçesiyle tasarrufun iptali davasının reddinin hatalı olduğu-
Davalı şirket ortağı aleyhine yapılmış takip, gönderilmiş bir ödeme emri ve kesinleşmiş bir takip bulunmadan şirketin vergi borcu nedeniyle açılan tasarrufun iptali davasının "ön koşul yokluğundan reddine" karar vermesi gerektiği-  6183 sayılı Kanun'dan doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirlenmesi gerektiği-
Borçlunun iflasına dair verilen karar kesinleştiği anlaşıldığından, davacının, iflas idaresinden bu davayı takip için İİK. mad. 245 gereğince yetki alması gerektiği- Davacı-alacaklının yetki almaması durumunda, davanın iflas idaresi tarafından devam ettirilerek iflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın iflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerektiği-
İlam, hükmün verilmesi tarihinden itibaren 10 yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra, davalı-borçluya tebliğ edilmesi durumunda, borçlunun, süresi içinde temyiz yoluna başvurarak, hükmün yalnız ilamın zamanaşımına uğramış olması nedeniyle bozulmasını sağlayabileceği- İlam zamanaşımına uğramış olsa bile temyiz edilip Yargıtay tarafından bozulmadıkça, mahkemenin davayı tekrar ele alıp zamanaşımı nedeniyle reddedemeyeceği-
Tasarrufun iptali davası devam ederken borcun ödenmiş olması ya da borçlu hakkında yapılan icra takibinin işlemden kaldırılması halinde dava konusuz kalacağı- Son temlik alan, icra dosyasındaki hak ve alacaklarından feragat ettiğininden ve bu nedenle borçlu hakkındaki icra dosyası işlemden kaldırıldığından, "konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi ve yargılama giderinin, "davadaki haklılık durumuna göre" belirmesi gerektiği-
Verilen kesin süreye rağmen davacı vekili tarafından aciz vesikasının sunulmadığı ve delil ibraz edilmediğinden, tasarrufun iptali davasının dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davalarının, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılacağı-Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabileceği-İİK’nın 283. maddesine göre de davacının, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebildiği-İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerektiği-Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktarın, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu-Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde davanın tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahsın tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekeceği-