İlk karara karşı temyiz isteminde bulunan borçlu şirket yönünden karar Özel Dairece onanmış olduğundan, mahkemece verilen ilk karar borçlu şirket yönünden kesinleşmiş olup, kesinleşen hususlara ilişkin yeniden temyiz isteminde bulunulmasında hukuki yarar bulunmadığı- Muhatabın adreste bulunmama sebebi, adresten geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığı, tevziat saatlerinden sonra gelip gelmeyeceği tespit edilmeden, beyanı ve ismi alınan kişinin sıfatı açık bir şekilde belirlenmeden ve imzası alınmadan ya da imzadan imtina durumu varsa, bu husus saptanıp tevsik edilmeden ve 2 nolu ihbarname kapıya yapıştırılması işleminden hangi komşunun haberdar edildiği belirtilmeden yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğu- Tebligat evrak üzerinde tebliği çıkaran merci tarafından "muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu" belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilmediği hâlde, tebliğ memurunun kendiliğinden Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesini uygulaması halinde yapılan tebligatın usulsüz olacağı- Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesinin başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğu-
İİK'nun 134/2. maddesi uyarınca ihalenin feshi talebinin reddine karar verilmesi halinde mahkemenin davacıyı feshi istenilen ihale bedelinin yüzde onu oranında para cezasına mahkum etmesi gerektiği- Yasanın bu hükmü, taşınır ve taşınmaz satışlarını kapsayan emredici nitelikte bir düzenleme olup kamu düzenine ilişkin bulunduğundan mahkemece re’sen uygulanması gerektiği- Hukuk Genel Kurulu'nun 06.10.2004 tarih ve 2004/1-433 esas sayılı kararında da benimsendiği üzere kamu düzenine aykırılıkta aleyhe bozma ilkesi nazara alınamayacağından, mahkemece ihalenin feshi istemi reddedilen borçlu aleyhine para cezasına hükmedilmesi gerekeceği-
Dairemizin süreklilik arz eden içtihatlarına göre de yurt içinde adres gösterme koşulunun ihalenin feshini isteyen üçüncü kişiler hakkında gerekli olduğu kabul edilmekle, takip dosyasında adresi mevcut olan alacaklı ve borçlu için anılan şartın aranmadığı- Ancak bu durumun, takip dosyasında yurt içinde bir adresin mevcut olması ve ihalenin feshi istemine ilişkin başvuru dilekçesinde hiç adres gösterilmemesi hali için öngörüldüğü- Borçlu veya alacaklı şikayet dilekçesinde, yurt dışında bir adres göstermişse, bu durumun açıkça anılan maddedeki “yurt içinde adres gösterme” zorunluluğuna aykırılık teşkil edeceği- İİK. nun 134. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesine göre; işin esasına girilmeden "ihalenin feshi" talebinin reddi halinde şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilemeyeceği, bu durumda "yurt içinde adres bildirme zorunluluğu" usulünce yerine getirilmediğinden, şikayetçinin ihalenin feshi istemi "dava şartı yokluğu" nedeniyle ve işin esasına girilmeden reddedileceğinden aleyhine ihale bedelinin %10’u oranında para cezasına hükmedilmesinin mümkün olmayacağı-
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, satış bedelinin, muhammen bedelin üzerinde olması halinde, "ihalede zarar unsuru"nun gerçekleşmediğinin kabulü gerektiği; bu durumda, şikayetçilerin ihalenin feshini istemekte "hukuki yararları" bulunmadığı- Ancak İİK'nun 134. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde "işin esasına girilmeden ihalenin feshi talebinin reddi halinde şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilemeyeceği"nin öngörüldüğü- Yasanın para cezasına ilişkin bu hükmü emredici nitelikte olup, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan re’sen uygulanması gerekeceği-
Somut olayda; şikayetçilerden ...’nin şikayete konu 2 Parsel, ...’in 108 Parsel ve ...’ın 13 Parsel sayılı taşınmazların maliki oldukları, ancak takip konusu borcun asıl borçlusu olmadıkları gibi malik olmadıkları taşınmazlar yönünden tapu sicilindeki ilgili sıfatlarının bulunmadığı ve ihalede pey süren kişi de olmadıklarının anlaşıldığı, bu durumda; her bir şikayetçinin sadece kendi malik olduğu taşınmaza yönelik ihale hakkında "şikayette aktif husumet ehliyeti" bulunduğunun kabulü gerektiği- O halde mahkemece, her bir şikayetçi yönünden ayrı ayrı hüküm kurularak, şikayetçilerin malik oldukları taşınmazlara ilişkin şikayetlerinin esastan reddi ile o taşınmazın ihale bedeli üzerinden para cezasına hükmedilmesi, malik olmadıkları taşınmazlar yönünden ise şikayetin aktif husumet yokluğu nedeniyle reddi ile para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tüm şikayetçiler yönünden şikayetin esastan reddi ve her bir şikayetçi aleyhine şikayete konu tüm taşınmazlar üzerinden para cezasına hükmedilmesi ve istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Tebligat parçasında, haber verilen komşunun adı bulunmadığından, satış ilanı tebliğinin, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesi uyarınca usulsüz olduğu- Taşınmaz satışlarında, borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesinin başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğu-
İhale tarihinde henüz icra mahkemesinde icranın geri bırakılması yargılamasının devam ettiği ve satışın durdurulması yönünde bir karar alınmadığından ihalenin yapılmasının usul ve yasaya uygun olduğu-
Somut olayda, 21/05/2019 tarihli satış kararında; "Satışa çıkarılacak mal ilanının, ilan panosu ile adliye divanhanesine asılmak ve ... Belediyesinde ilan yaptırmak suretiyle yapılmasına” karar verildiği, satış ilanının belirtilen vasıtalarla ve elektronik ortamda ilan edildiği, taşınmazların muhammen bedelinin sırası ile 250.000 TL ve 602.200 TL olduğu, yine aynı sırası ile 131.000 TL ve 311.000 TL’ye ihale edildiği, satışa yalnızca diğer hissedarın katıldığı görülmekle, ihaleye yeterli katılımın olmadığı, ilanların gerekli talep ve talibi artırmadığı, bu nedenle yapılan ilanların yeterli olmadığı, gazete ile ilanın yapılmasının, alakadarların menfaatine uygun olacağı sonucuna varıldığı-
12. HD. 17.02.2021 T. E: 688, K: 1650-
Kıymet takdirine itiraz üzerine, icra mahkemesinin, oluşturduğu bilirkişi kurulu ile "icra müdürünün kıymet takdiri yaptırdığı tarih" itibariyle taşınmazın değerini belirleyerek memur işlemini denetlediği- Kıymet takdirine itirazda, icra dairesi tarafından belirlenen değerin malın gerçek değerini yansıtıp yansıtmadığı, dolayısıyla memur işleminin doğru olup olmadığı denetlendiğinden icra mahkemesince yapılan keşif tarihinin veya icra mahkemesinin karar tarihinin İİK. mad. 128/a-2'da yer alan "2 yıllık sürenin başlangıç tarihi olarak" kabulünün mümkün olmadığı- "Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı” ifadesinin, kıymet takdirine itiraz üzerine icra mahkemesince yapılan keşif tarihi veya keşif sonrası verilen bilirkişi raporu tarihi olarak yorumlanamayacağı- İcra mahkemesince "icra müdürünün kıymet takdiri yaptırdığı tarih" itibariyle taşınmazın değeri belirlenerek memur işlemi denetlendiğinden, taşınmazın değerinin, "hükme esas alınan kıymet takdir raporu tarihine" göre değil, icra dairesince yaptırılan kıymet takdir tarihine göre belirlenmiş olacağı ve bu nedenle İİK. mad. 128/a-2'de öngörülen 2 yıllık sürenin de icra dairesince yaptırılan kıymet takdir tarihinden itibaren başlayacağı-