Alacaklı tarafından açılan üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddi talebine ilişkin davada,  takip borçlusunun istihkak iddiasına karşı tutumu belirli ise ve duruşmalara dahil edilmesi, işin esasına etki etmeyecekse davada taraf olarak gösterilmesinin gerekli olmadığı, ancak, yokluğunda alınan haciz kararlarından haberdar edilmeyen, 103 davet kağıdı da tebliğ edilmeyen borçlunun, istihkak iddiasına karşı tutumu belirlenemediğinden, davalı sıfatı ile davaya katılmasının sağlanması için, davacı alacaklıya süre verilerek taraf teşkilinin sağlanması gerektiği-
Davacı taraf yararına taksim olgusunun varlığı ispat edilemezse dava konusu taşınmazın elbirliği hükümlerine tâbi olduğu kabul edileceğinden ve elbirliği mülkiyetine tâbi bir taşınmazda tescil davasını mirasçılardan biri açmış olsa dahi, tüm mirasçılar adına tescil istendiği takdirde istemin dava konusu edilebileceği, oysa eldeki davada davacının taşınmazın tamamının kendi adına tescilini talep ettiği anlaşıldığından ve taksim olgusu ispatlanamadığından tereke malı durumundaki taşınmazın mirasçılardan birinin kendi adına tescili isteminin yasal olarak dinlenme olanağı bulunmadığından, mahkemece şimdi olduğu gibi davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacının, davalılardan satın aldığı fidanların ayıplı olması nedeniyle oluşan zararının tazmini istemiyle eldeki davayı açtığı; fidanların dikildiği arazinin Lapseki'de olması nedeniyle sözleşmenin ifa edildiği yerin Lapseki olması ve ayrıca davalı kooperatifin de Lapseki'de bulunması nedeniyle Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmak için yetkili olduğunun kabulünün gerektiği; yetki itirazının reddi ile işin esasına girilip hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, yetkisizlik kararı verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu -
Takip dayanağı bonoların incelenmesinde; tanzim yerinin İstanbul olarak belirlendiği ve takibin de tanzim yeri olan İstanbul'da başlatıldığının görüldüğü, bu durumda takipte İstanbul İcra Daireleri'nin yetkili olduğu-
5510 s. K.'nun 56/son maddesinde, boşanmanın amacına yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği, uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin araştırılmasının söz konusu olmadığı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulanmasının mümkün olmadığı, bu maddeyle boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun, gelir veya aylıktan kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiş olduğu, boşandığı eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türünün, hukuk düzeni açısından önem taşımadığı, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın hukuk düzeni tarafından korunamayacağı-
İşyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat davasının, HMK. mad. 7 uyarınca davalıların herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği-
Davacı vekilinin davayı, sigortacının merkezinin bulunduğu İstanbul mahkemesinde açtığı gözetilerek yetki itirazının reddi gerektiği- Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacının bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahip olduğu-
Rücuen işçi alacağı istemine ilişkin davada, taraflar arasındaki sözleşmede yetkiye ilişkin bir hükmün bulunmaması nedeniyle HMK mad. 6 kapsamında (yerleşim yerinde) dava açılacabileceği gibi, HMK mad. 10'a (sözleşmenin ifa yeri) da gidilebileceği
Kesin yetkinin olmadığı hallerde yetki itirazının cevap süresi içerisinde ileri sürülmesi gerektiği, bu sürenin dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta olduğu, ancak; hal ve şartlara göre cevap dilekçesinin bu süre zarfında hazırlanmasının çok zor yahut olanaksız olduğu durumlarda, yine bu süre içerisinde mahkemeye başvuran davalıya bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebileceği, eğer mahkemece verilen ek sürenin ne zaman sona ereceği belirtilmemişse bu ek sürenin, yasal cevap süresi olan iki haftalık sürenin sona ermesiyle işlemeye başlayacağı-
İİK'nun 50. maddesi yollaması ile kıyasen uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK'nun 12. maddesinin karşılığı 6100 sayılı HMK'da bulunmadığından, ihtiyati haciz kararının uygulanmasından sonra bu kararı veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesinin, sırf o yer mahkemesinde ihtiyati haciz kararı verilmesi nedeniyle yetkili hale gelmeyeceği-