Davalının ihtara icabet etmemesinin haklı nedene dayandığının kanıtlanamadığı, dolayısıyla kanunen korumaya değer bir sebep olmadığı halde ortak konuta dönmediğinin anlaşılmasına göre Türk Medeni Kanunu'nun 164. maddesi koşullarının oluştuğu-
TMK'nun 185/III ve 186/III. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekeceği-
Korunmaya ihtiyacı olan çocuk hakkında bakım ve sağlık tedbirlerini alma görevi Çocuk Mahkemelerine ait olup; Çocuk Mahkemesi bulunmayan yerlerde, bu mahkeme kurulup göreve başlayıncaya kadar aile mahkemeleri, aile mahkemeleri bulunmayan yerlerde ise, Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olacağı-
Talepte bulunulan mahkeme, geri dönmesi halinde çocuğun fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz kalacağı yönünde ciddi bir risk bulunduğunu tespit ederse iade talebini kabul etmek zorunda olmadığı ve çocuğun mutad meskene iade edilmesi halinde psikolojik bir tehlikeye maruz kalacağı yönündeki bilirkişi raporuna dayanılarak mahkemece yapılan değerlendirme kurul çoğunluğunca yerinde görüldüğü ve Uluslararası Sözleşmenin 13/b maddesi uyarınca iade zorunluluğu bulunmayan bir halin somut olayda gerçekleştiği anlaşıldığından, aynı hususa işaret eden direnme kararının usul ve yasaya uygun olup onanması gerekeceği-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-karşılık davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Nüfus kaydında doğum yerinin düzeltilmesi isteminin her türlü delil ile ispat edilebileceği, yerel mahkemenin "davacının, nüfusa kaydı için düzenlenen doğum tutanağının aksinin tanık beyanı ile kanıtlanmasının mümkün olmadığı" yönündeki gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
İştirak nafakası davalının reşit olduğu tarihte yasa gereği kendiliğinden sona erdiğinden, yasa gereği kendiliğinden sona eren iştirak nafakasının kaldırılması istemi yönünden, davacının iş bu davayı açmakta veya bu konuda tespit hükmü verilmesinde hukuki yararının bulunmadığı-
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilmiş mala ilişkin katkı payı alacağı hesabında, eşlerin karşılıklı katkı oranlarının sağlıklı olarak belirlenebilmesi için, her iki eşin gelirinin birlikte dikkate alınması gerekeceğinden eşlerden sadece birinin geliri dikkate alınarak hesaplama yapılamayacağı-
Kısıtlanması talep edilen davalının tek taşınmazını satmış olmasının tek başına vesayet altına alınmasını gerektirmeyeceği-
Edinilmiş mallara hesapta ekleneceklerin değerinin, malın devredildiği tarih esas alınarak hesaplanacağı, bilirkişilerce TMK'nın 235/1 ve 232.maddesi uyarınca, malın devir tarihindeki sürüm değeri hesaplattırılarak, taşınmazın alımında davalının babasının yaptığı katkı oranı ile mal rejiminin sona erdiği tarih itibariyle kalan kredi borç miktarı da göz önünde bulundurularak taşınmaz yönünden davacının katılma alacağı miktarının belirlenmesi gerekeceği- Muvazaaya dayalı olarak açılan ve ayni hak istemini içeren tapu iptali ve tescil davasının, şahsi alacak isteme hakkı tanıyan katılma alacağı ve katkı payı ile değer artış payı alacağı istemine ilişkin davaların sonucuna etkisi bulunmadığından, bekletici mesele sayılmasının gerekmediği-