Davacı kadının Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan beyanında evlilik birliği sırasında üçüncü kişi ile birlikteliklerinden bir çocuk dünyaya getirdiğini beyan ettiği, yine, doğum raporuna göre de, davacı kadının çocuk dünyaya getirdiği anlaşılmakta olup, sadakat yükümlüğünün ihlali nedeniyle taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak ve evlilik birliğinin devamına imkân vermeyecek derecede bir geçimsizlik bulunduğu sabit olduğundan davacı kadının daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği-
Taraflar sonradan boşanmış olsalar da soyadı değiştirilmek istenen küçüğün evlilik içinde doğduğu, baba soyadını veya çocuk ergin olduktan sonra kendi soyadını usulüne uygun açacağı bir dava sonunda verilecek kararla değiştirmedikçe çocuğun da soyadının değişmeyeceği-
Tedavi giderleri evlilik birliğinin eşlere sağladığı mevcut yararlar arasında olup,davanın TMK. 174/1 maddesi kapsamında açılmış tazminat davası olarak nitelendirilmesi ve bu davalarda aile mahkemelerinin görevli olduğunun kabulü gerekeceği-
TMK. mad. 166/1-2 uyarınca; hakim tarafından boşanma kararına hükmedilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olmasının gerektiği; oysa dinlenen davacı tanık beyanlarının bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğu; bu itibarla davanın reddi gerektiği-
Tarafların boşanmalarına ilişkin mahkemenin kesinleşen kararı ile onanan protokol hükmü uyarınca tarafların karşılıklı mal taleplerinin bulunmadığına ilişkin protokoldeki ifadenin mal rejiminden kaynaklanan alacağı da kapsadığı-
Çaycuma İlçesinde aile mahkemesinin kurulmadığı, boşanma davasına aile mahkemelerinde bakılacağının 4787 sayılı Kanunun 4/1. maddesinde hükme bağlandığı, mahkemece davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığının ara kararıyla karar altına alınmasının ve davada anılan Kanunun 7. maddesinde öngörülen usul hükümlerinin uygulanmasının, ayrıca da karar başlığında davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığının gösterilmesinin gerekeceği-
Tanıkların davacıdan aktardıkları olaylar sabit kabul edilemeyeceği; bu beyanlar dışında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizliği gösterir ciddi sebep ve deliller de bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğundan davanın reddi gerekeceği-
Ziynetlerin dava dilekçesinde gösterilen değeri üzerinden nispi peşin harç noksanlığının tamamlaması için davacıya süre tanınmasının, eksik harcın tamamlanması halinde talebin esasının incelenmesinin gerekeceği-
Davacı kocanın davalı kadına fiziksel şiddet uyguladığı, yeni doğan çocuğu istemediği, davalı ile çocuğunu babasının evine yolladığı; öte yandan davalı kadının da davacının ilk evliliğinden olan çocuğu evine almadığı, birlik görevlerini yerine getirmediği; bu nedenle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında meydana gelen olaylarda davacı kocanın daha ağır kusurlu olduğu, davalı kadın lehine uygun miktarda yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-