Dava dilekçesinde hem «evlilik birliğinin temelinden sarsılması» (MK.166/I) ve hem de «fiili ayrılık» (MK.166/IV) sebebine dayanılarak boşanmaya karar verilmesinin istenebileceği–
Dava görülmekte iken başlangıçta noksan bulunan dava şartı da gerçekleşmişse artık davanın usulden reddedilmeyip esastan tetkikle çözüme ulaştırılması gerektiği-
Babalık davasının niteliği itibariyle kamu düzenini ilgilendirdiği, davayı kesin çözüme ulaştırıcı nitelikteki, davalının daha önce geçirdiği rahatsızlık sebebiyle çocuk yapma kabiliyetinin kalmadığına dair savunması tahkik edilmeden, eksik inceleme ile karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Fiili ayrılık sebebiyle boşanma davası sürerken, davalı kadın tarafından harcı verilerek davacı koca aleyhine (kocasının başka kadınla ilişkiye girdiği bu suretle kişilik haklarının ihlal ettiği iddia edilerek) manevi tazminat davasının açıldığı, sübuta eren davanın kabulüne ve boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren faize hükmedilmesinin gerekeceği-
Açık öğretimde okuyan kişilerin de -diğer koşullar gerçekleşirse- MK. 364 hükmünden yararlanabileceği (bu kişiler lehine yardım nafakasına hükmedimesi gerekeceği)–
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için öncelikle, istek sahibinin boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceğinin gerçekleşmesinin gerektiği-
Kadının cinsel organının, cinsel birleşmeyi engelleyici bir yapıya sahip bulunması sebebiyle boşanma davası açılmışsa da; davalının vaginoplasti operasyonu sonucu seksüel fonksiyonunu kazanabileceği ve davalının tedaviyi kabul ettiği ancak davacının tedavi ettirmediği anlaşıldığından, bu durumun başlı başına boşanma sebebi oluşturmayacağı-
Davacı kadının bir gelirinin bulunmadığı herhangi bir meslek sahibi olmadığı gerçekleştiğine göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceğinin kabulü gerektiği-
Evlilik dışında doğan çocuğun anası, babanın hükmen tayini için dava açabileceği gibi, çocuğun da dava açma hakkının olduğu, davanın, çocuk doğmadan evvel veya doğumdan itibaren nihayet bir sene içinde açılabileceği, davanın, ana tarafından açılmış ise bir senelik süre doğum tarihinden, çocuk adına kayyum tarafından açılan davada ise kayyumun atanma tarihinden itibaren başlayacağı, şayet çocuk için kayyum tayin edilmemiş ise çocuk reşit olduğu tarihten itibaren bir yıl içinde babalık davasını kendisinin açabileceği, kanunda gösterilen bu sürelerin hak düşürücü süreler olduğu, niteliği itibariyle kamu düzenini ilgilendirdiğinden hâkim tarafından resen araştırılmasının ve uygulanmasının gerektiği-