Mülkiyet davasında, davacı arsa sahibi N. E. ile davalı kooperatif arasında yapılan sözleşme nedeniyle avans mahiyetinde dava konusu taşınmazın davalı kooperatif adına tescil edildiğinden dava konusu bağımsız bölümlerin kendilerine ait olması şartıyla tapunun davalı kooperatife verildiğinin kabulü gerekip, sözleşme ile davacılara bırakılan bağımsız bölümler üzerinde davalı kooperatif herhangi bir hak kazanamayacak olup, davalı kooperatifin borcundan dolayı sözleşme ile davacılara düşen bağımsız bölümler üzerine konulan hacizlerde davacı arsa sahibini bağlamayacağı, davalı kooperatif ile dava dışı üçüncü kişiler arasındaki hukuki ilişkilerden doğan kişisel hakların davacı arsa sahiplerine karşı ileri sürülemeyeceği-
Yönetici ve denetici seçimi ile elektrik ve su saatlerinin ön ödemeli süzme saatlerle değiştirilmesi, ön ödemeli saatlerin kullanılması, aksi halde bu hizmetlerin kesilmesine dair 7'ye karşı 2 oyla alınan kararların bütün kat maliklerinin sayı bakımından çoğunluğu ile alınmadığı, aidat ödemeyen kiracıların site içerisindeki sosyal faaliyetlerden faydalandırılmaması yönündeki karardan sosyal faaliyetlerin neler olduğu açıklayıcı şekilde belli değil ise de sosyal tesislerden veya bir kısım ortak alanlardan faydalandırmamayı da içereceği gözetilerek kat malikinin mülkiyet hakkına dayanarak sözleşmeyle devrettiği kullanma ve yararlanma kapsamındaki kiracının şahsi hakkına müdahale niteliğinde kat malikleri kurulunda karar alınamayacağı gerekçesiyle bu konudaki alınan kararların iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerektiği; bütün kararların çoğunluk sağlanmadan alındığı gerekçesiyle toplantının iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Taşınmaz mal üzerinde bulunan kalıcı yapı niteliğindeki yayla evine ilişkin elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemli davanın "zilyetliğin korunması davası" niteliğinde bulunmadığı, uyuşmazlığın TMK. mad. 683 gereğince çözümlenmesi gerektiği ve  görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu-
Hazinenin de tarafı olduğu bir ilam ile taşınmazın özel mülkiyete konu teşkil ettiği benimsenerek bir tescil hükmü kurulur ve taşınmaz hakkında bir sicil kaydı tesis edilirse, artık bu kararın Hazineyi bağlanmayacağından söz edilemeyeceği- Kesin delilin de aynen kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı-
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaşın, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve ecrimisil isteyebileceği, elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan birinin öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabileceği, ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı olmadığı, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerektiği- Kural olarak, men edilmedikçe paydaşların birbirlerinden ecrimisil isteyemeyecekleri, intifadan men koşulunun gerçekleşmesinin de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlı olduğu, ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnalarının olduğu, bunların; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleri olduğu, bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmadığı, bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesinin aranacağı ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiasının, her türlü delille kanıtlanabileceği (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)-
Kamulaştırma işlemlerinin başladığı sırada hazırlanan kıymet takdir komisyonu raporunda dava konusu taşınmaz üzerinde yapı bulunduğuna dair bir bilgiye yer verilmediği anlaşılmakla birlikte, taşınmazın bulunduğu köyün nüfusu, yapıların niteliği ve köy yerleşim yerine uzaklığı, yapıların bulunduğu arazilerin tarla vasfında olduğu dikkate alındığında davalıların eylemlerinin taşınmazın kamulaştırma bedelini arttırma amaçlı bir tasarruf niteliğinde bulunduğu, kaldı ki yerel mahkemenin birçok kararında yapılan keşifler sırasında bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu hâlde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin, yine tarlalarda poşeti dahi çıkarılmadan dikilmiş fidanların bulunduğunun, bu fidanların poşeti çıkarılmış olsa bile hiçbir sulama sisteminin bulunmadığının, bazı fidanların toprakla  bütünleşmediğinin açıkça ifade edildiği, dolayısıyla ortada dürüstlük kuralına aykırı davranmak suretiyle haksız kazanç elde etme amacının var olduğu ve eylemin TMK’nın 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği, bu yönü ile taşınmaz üzerine yapılan yapılara bedel verilmesinin mümkün olmadığı- "Kanunun sonradan çıkarıldığı ve geçmişe uygulanamayacağı, her hakkın bir sınırının bulunduğu ve herkesin dürüstlük kuralına uymasının gerektiği, yapı birim maliyet cetvelindeki resmî hesap yönteminin uygulanması yerine taşınmaz malikinin binanın yapılması sırasında yaptığı masraf bedelinin, yani malzeme değerinin verilmesinin yerinde olacağı; kaçak binalarda asgari levazım bedeli verildiği, taşınmaz üzerinde bulunan yapılar için de bu kuralın uygulanabileceği" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
Dava konusu taşınmaz üzerinde tek katlı betonarme çiftliğin bulunduğunun ve bu çiftliğin parselin büyük bir kısmına oturduğunun, kalan kısımda ise etrafı tel örgü ile çevrili 3x6 metre aralıklarla dikilmiş 4-5 yaşlarında nar fidanlarının olduğunun gözlemlendiği keşif zaptına yazılmış ise de kamulaştırma işlemlerinin başladığı sırada hazırlanan kıymet taktir komisyonu raporunda dava konusu taşınmaz üzerinde yapı ve fidan bulunduğuna dair bir bilgiye yer verilmediği anlaşılmakla birlikte, taşınmazın bulunduğu köyün nüfusu, yapıların niteliği ve köy yerleşim yerine uzaklığı, yapıların bulunduğu arazilerin tarla vasfında olduğu dikkate alındığında davalıların eylemlerinin taşınmazın kamulaştırma bedelini arttırma amaçlı bir tasarruf niteliğinde bulunduğu, kaldı yapılan keşifler sırasında bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu halde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin, yine tarlalarda poşeti dahi çıkarılmadan dikilmiş fidanların bulunduğunun, bu fidanların poşeti çıkarılmış olsa dahi hiçbir sulama sisteminin bulunmadığının, bazı fidanların toprakla dahi bütünleşmediğinin açıkça ifade edildiği, bu itibarla ortada dürüstlük kuralına aykırı davranmak suretiyle haksız kazanç elde etme amacının var olduğu ve eylemin TMK’nın 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği, bu yönü ile taşınmaz üzerine yapılan yapılara ve dikilen fidanlara bedel verilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla taşınmaz üzerinde bulunan nar fidanlarının dava tarihi itibari ile adet olarak maktu bedellerinin İl Tarım Müdürlüğünden getirtilip bilirkişi raporunun denetlenmesi gerekmediği gibi, taşınmaz üzerindeki yapının 6495 s. K. uyarınca ilanın askıdan indiği tarihten önce veya sonra yapılıp yapılmadığının araştırılmasına da gerek bulunmadığı- "Kanunun sonradan çıkarıldığı ve geçmişe uygulanamayacağı, her hakkın bir sınırının bulunduğu ve herkesin dürüstlük kuralına uymasının gerektiği, yapı birim maliyet cetvelindeki resmî hesap yönteminin uygulanması yerine taşınmaz malikinin binanın yapılması sırasında yaptığı masraf bedelinin, yani malzeme değerinin verilmesinin yerinde olacağı; kaçak binalarda asgari levazım bedeli verildiği, taşınmaz üzerinde bulunan yapılar için de bu kuralın uygulanabileceği" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
İ.lı işlem hukuksal nedenine ilişkin iddianın yazılı delille kanıtlanması gerektiği- Davacı, açıkça yemin deliline de dayanmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Zilyetliğin korunması davası niteliğinde bulunmayan, mülkiyet hakkına istinaden açılan davanın TMK. mad. 683 gereğince çözümlenmesi gerektiği ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu-
Davacının çekişme konusu taşınmazda dava tarihinde 1/2 pay sahibi olduğu, diğer 1/2 payın dava dışı, davalının erkek kardeşine ait olduğu, şahsın söz konusu payını dava sırasında satış yoluyla ergin olmayan ve davalının velayeti altında bulunan kızına devrettiği kayden sabit olduğundan davacının çekişmeli taşınmazda payına vaki el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken yanılgılı şekilde fuzuli işgal nedeniyle tahliyeye karar verilmiş olması nın isabetsiz olduğu-