Mahkemenin "direnme" olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu, hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye ait olduğu-
Mahkemece, kısa kararda "direnilmesine" şeklindeki ibarenin yazılmasının maddi bir hataya dayandığı, mahkemenin iradesinin bozmaya uyma yönünde bulunduğu, mahkemece verilen kararın usulüne uygun bir direnme kararı olmadığı, bozmaya uyularak verilen yeni bir hüküm olduğu sonucuna varıldığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Özel Daireye ait olduğu-
Mahkemenin iradesinin bozmaya uyma yönünde bulunduğu kabul edildiğinden ve bozmaya uyularak verilen yeni bir hüküm olduğu sonucuna varıldığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin  Özel Daireye ait olduğu-
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamalarından önce, aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında kesinleşinceye kadar  HUMK'nun 5236 s. K. ile yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. maddeleri hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağından (HMK. geçici mad. 3/1), yargılamanın yenilenmesi talebi ile ilgili olarak, HMK'nun 375. maddesinin değil, HUMK'nun 445.maddesinin uygulanması gerekeceği-
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8 sayılı içtihadında, “ 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.nun 427 maddesindeki kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği'' belirtildiğinden  temyize konu kabul edilen miktar 802,67 TL olup karar tarihi itibariyle 1.890 TL olan temyizde kesinlik sınırı altında kaldığından davalının temyiz talebinin reddedilmesi gerektiği-
Sonradan öğrenildiği ileri sürülen hususların önceki yargılama sırasında yer aldığı ve değerlendirildiği anlaşıldığından yargılanmanın sebebinin gerçekleştiğinin söylenemeyeceği-
Kira sözleşmesi özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğundan, uyuşmazlığın bu niteliğine göre ortada idari yargıda görülmesi gereken idari bir işlem veya hizmet söz konusu olmadığndan davanın adli yargıda görülmesi gerektiği-
Mahkemece, ilk kararda dayanmadığı ve hiç irdelemediği, Özel Daire tarafından da değerlendirilmeyen yeni bir gerekçe eklenmek suretiyle direnme kararının verildiği, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmayıp, bozmadan sonra Özel Dairece incelenmeyen yeni bir gerekçe eklenmek suretiyle verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu, hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Özel Daireye ait olduğu-
Davacıların, doktor olan davalının görevini yaparken kusurlu eylemleri, hatalı teşhis ve tedavisi nedeniyle desteklerinin öldüğünü belirterek uğradıkları maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada, kamu görevlisi olan davalı doktora değil, kamu idaresi aleyhine dava açılabileceği-
Bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden göz önünde bulundurması gereken sebeplerden olmaması halinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkemenin önceki kararında direnemeyeceği; eldeki dava boşanma ve tazminat istemlerine ilişkin olup, bozma nedenlerinin kamu düzeniyle bir ilgisi bulunmadığından, mahkemece her iki tarafın bozmayı kabul yönündeki ortak istemi doğrultusunda bozmaya uyulması gerektiği-