İçerik Akışı

Muvazaa- Satış sözleşmesi- Akrabalık bağı- Şirket müdürünün sorumluluğu-

Taşınmazların satışlarının muvazaalı olduğuna dair davacı iddiasının ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanan davada, taşınmazların sözleşmede gösterilen devir bedelleri ile keşif ile belirlenen değerleri arasındaki fark, taşınmazların satış sözleşmelerini şirket adına imzalayan şirket müdürü ile davalının akrabalık bağı ve taşınmazların devir bedellerinin şirket kasasına girmemiş olması anılan sözleşmelerin muvazaalı olduklarına dair iddiayı ispata yeterli olmadığı- Karşı oy yazısında şirket ile yöneticileri arasındaki ilişkinin vekâlet akdi olduğu, vekilin özen borcu altına bulunduğu, davacı iddiasının şirket müdürünün temsil yetkisinin kötüye kullanım hukuksal nedenine dayalı olduğu, müdürün sözleşmenin karşı tarafıyla el ve işbirliği içerisinde davacı şirketi zararlandırıcı işlem yapıldığı iddiası bakımından davacı şirketin üçüncü kişi konumunda olduğu, bu sebeple muvazaa iddiasının her türlü delille ispatlanabileceği hususuna dikkat çekildiği-

Faaliyet izni olmayan bankaya ilamsız icra takibi-

Davalı tarafından davacı banka aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığı, ancak davacı bankanın faaliyet izni bulunmadığı, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 106/2 maddesi gereğince müvekkili banka hakkında takip yapılamayacağından beyanla takibin iptalinin talepli davada, BDDK'dan gelen 26.12.2019 tarihli cevabi yazıda, borçlu bankanın yönetiminin 26.05.1997 tarihinde TMSF'ye devredildiği, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisinin 01/07/2001 tarihinde kaldırıldığı, TMSF tarafından tasfiyesine karar verildiği, bankaca 18.12.2019 tarihi itibariyle yeniden faaliyet izni başvurusunda bulunduğunun bildirildiği, bu durumda takip ve dava tarihi itibariyle borçlu bankanın faaliyet izni bulunmadığı, kaldırılan izinle ilgili yapılan başvuru sonucunda henüz faaliyet izni verilmediği, Bankacılık Kanunu'nun 106/2. maddesi uyarınca hakkında icra takibi yapılamayacağı-

Usulsüz tebligat- İstifa ile görevinden ayrılan vekil-

İstifa ile görevinden ayrılan vekile yapılan tebligatın usulsüz olduğunun tespiti istemli davada, davacı borçlu vekilinin vekillik görevinden istifa ettiğini bildirdiği, icra dosyasında istifa dilekçesinin davacı borçlu asile tebliğ edildiğine dair tebliğ mazbatasına rastlanmadığı, vekillerin istifasının borçlu asile tebliğ edilmemesi sebebiyle yasal olarak vekalet görevinin sona erdiğinden söz edilemeyeceği- İstifa dilekçesinin asile tebliği için gerekli masrafın istifa eden vekiller tarafından karşılanması gerektiği- Avukatlık Kanunu'nun 41. maddesine göre vekalet ilişkisinin devam ettiği, bu durumda istifa eden vekile yapılan tebligatın usule uygun olduğu-

Takip talepnamesi- İcra müdürlüğünün denetleme görevinin kapsamı- İlama dayalı ek icra talepleri-

İcra müdürlüğünün ÜFE artırım oranını denetleme görevinin olmadığı gerekçesi ile ilama dayalı ek icra taleplerini uygulamaması nedeniyle işlemlerinin iptali istemli davada, alacaklının takip talepnamesini düzenleme hakkına sahip bulunduğundan, icra müdürlüğünün takip talepnamesini kabul etmeme yetkisi bulunmamakta olup, ödeme emri tebliğ edildiğinde, takip talepnamesinin yasal olmadığı yönünde karşı tarafın şikayet hakkının bulunduğu, bu nedenle icra müdürlüğünün alacaklının takip talepnamesini kabul ederek işlem yapması gerekirken talep edilen ÜFE artırım oranının hatalı olduğu görüşüyle reddetmesinin isabetsiz olduğu-

Hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalan kısımlarının kesinleşmesi- Tedbir nafakası-

Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşeceğine göre, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda kesinleşmiş bulunan tedbir nafakası miktarı yönünden yeniden değerlendirme yapılarak farklı bir hüküm kurulmasının kabul edilemeyeceği- "TMK 169 ile düzenleme altına alınan hüküm uyarınca hâkimin resen hareket etme yükümlülüğü bulunduğu, dolayısıyla somut olayda yer alan tedbir nafakasına ilişkin uyuşmazlık yönünden hâkimin yargılamanın her aşamasında yeniden düzenleme yapabilmesinin mümkün olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Sağlık turizmi- Reklam- Bilgilendirme sınırını aşma- Reklam durdurma cezası

Sağlık alanında çalışan kuruluşun faaliyetlerine ticari bir görünüm kazandırıldığı, dolayısıyla söz konusu tanıtımların sağlık mevzuatında izin verilen bilgilendirme sınırını aşarak “reklam’’ niteliğinde olduğundan şirket hakkında reklamları durdurma cezasının verilmesi gerektiği-

İhalenin feshi isteminden sonra paraya çevirme giderlerinden feragat-

İcra takibini yapan alacaklı tek olup, paraya çevirme giderlerini de satış dosyasında icra takibini yapan alacaklı yaptığından ve ihalenin feshi isteminden sonra, dosya alacaklısı yaptığı bu masrafları talep hakkından feragat ettiğinden, ihale bedelinin paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını da karşılamasının gerekmeyeceği- İhale bedeli muhammen bedelin yüzde ellisini karşıladığından borçlunun bir zararının da bulunmadığı ve ihalenin feshi isteminin reddi gerektiği- "Feragatin davanın taraflarını ilgilendirdiği, şikâyet yolu ile memurluk işleminin yasaya uygun olup olmadığının denetlendiği, feragatle usulüne uygun olmayan işlemin sonradan hukuken geçerlilik kazanamayacağı, bu yolla istekliler arasında haksız rekabet oluşabileceği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Meskeniyet şikayetinin şahsi hak niteliği-

Meskeniyet şikayeti, şahsi hak niteliğinde olup, iddiada bulunan kişinin ihtiyacı ve haczedilen meskenin bu şahsın haline münasip olup olmadığı araştırılarak sonuçlandırılması gerektiğinden, haczedilmezlik şikayetinin incelenmesi sırasında şikayetçi borçlunun ölümü halinde mirasçılarının yargılamayı sürdüremeyeceği-

Hizmet tespit davası- Askerlik hizmeti- Hak düşürücü süre-

Davacı adına 10.10.1997-01.11.1998 tarihleri arasında davalı işyerinden bildirim yapıldığı, 25.11.1998-23.05.2000 tarihleri arasında askerlik görevini yerine getirdiği, ihtilaflı dönem olan 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında ise Kuruma yapılmış bildirim bulunmadığı- Davacının davalıya ait işyerinden 01.11.1998 tarihinde ayrıldıktan sonra makul süre içerisinde askere gitmesi, askerlik hizmetinin sona erdiği tarihten bir hafta sonra 01.06.2000 tarihinde davalıya ait işyerinde tekrar çalışmaya başladığını iddia etmesi karşısında askerlik öncesi davalı işyerinde geçen hizmeti ile blok çalışma oluşturan 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemi yönünden 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemeyeceği-

Sendika- Yetki İtirazı- Kötüniyet- Disiplin Para Cezası

Sendikaya verilen yetkiye itiraza ilişkin davanın ivedi şekilde sonuçlandırılması gerektiği ve açık bir şekilde Mahkemenin yetkisiz olmasına karşın davacı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmasının kötüniyetli olduğu; bu nedenle disiplin para cezasına mahkum edilmesi gerektiği-