İçerik Akışı

-7176 s. Kanun'un 21. maddesi ile- 2492 s. Kamulaştırma Kanunu'na eklenen geç. mad. 14 c:1'de yer alan "... mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz." ibaresinin (ve bu nedenle uygulama imkanı kalmayan anılan cümlenin kalan kısmının) iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı-

Fiili bir müdahale nedeniyle mülkiyet hakkı ihlal edilmiş malikin bu zararın telafi edilmesi amacıyla hükmedilmiş bedel veya tazminat alacağına ilişkin mahkeme kararının icra takibine konu olabilmesi için kesinleşmiş olması şartının aranmasının, malik lehine hükmedilen bedel veya tazminata kavuşmanın gecikmesine neden olmak suretiyle malike karşı aşırı bir külfet yüklemekte ve kamu yararı ile kişisel yarar arasındaki adil dengeyi malik aleyhine bozmakta olduğu ve bu durumda devlete olan güven duygusunun zedeleneceği ve hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edilmiş olacağı-

Hukuka aykırı delil kullanılarak yapılan feshin haklı nedene dayanmadığı- Özel hayatın gizliliği- Hukuka aykırı delil- Kıdem ve ihbar tazminatı-

Davacı işçi, iş sözleşmesinin işveren tarafından işyerinde kullandığı bilgisayarından facebook hesabına girilmek suretiyle sosyal medyada geçen yazışmaların hukuka aykırı şekilde elde edilmesine müteakip haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinde bulunduğu, sosyal medya hesabı ile ilgili yazışma içeriklerinin HMK'nun 189. maddesine göre hukuka aykırı olarak elde edildiği gerekçesiyle hukuka aykırı delil kullanılarak yapılan feshin haklı nedene dayanmadığı kabul edilerek ihbar ve kıdem tazminatı hüküm altına alınmış olsada; davacı işçinin şirket yöneticisi hakkında yaptığı şikayet üzerine özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suçundan kamu davası açıldığı ve beraatine karar verildiği, sözü edilen bu ceza dosyasının getirtilmesi, aynı zamanda dosya kapsamında tarafların dayandıkları deliller toplanmak suretiyle feshe konu sosyal medya yazışmalarının davalı işveren tarafından hukuka aykırı şekilde elde edilip edilmediği tespit olunmak suretiyle davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı yönünden bir karar verilmesi gerektiği-

Üçünçü kişinin hilesi- Sözleşmenin iptali- Lehine hile yapılan kişinin hileyi bilebilecek durumda olması- Hile iddiasının ispatlanamaması-

Üçüncü kişinin hilesi ile sözleşme yapan kişinin sözleşmenin iptalini isteyebilmesi için lehine hile yapılan karşı tarafın sözleşmenin yapıldığı sırada hileyi bilmesi veya bilecek durumda olması gerektiği- İptal istemine konu bağımsız bölüm davalıya aitken, vekâletname ile yetkili kıldığı vekil tarafından aynı gün davacıya satılarak devri yapıldığından, taşınmaz satış sözleşmesini vekil sıfatıyla bizzat yapan bu kişinin hilesinin, hileyi bilmesi veya bilecek durumda olması koşulu aranmaksızın akidin hilesi olarak kabul edileceği- Taşınmaz satışlarında aracılık yapan bir kişinin işi gereği çok sayıda taşınmaz gezdirmiş olmasının hilenin bir unsuru olarak kabul edilemeyeceği- Basit bir inceleme ile satın aldığı taşınmazın bulunduğu mahalle ile niteliğini tespit etmesi mümkün olan davacının, resmi senet içeriği kendi huzurunda okunmuş ve tapu senedinin bir örneği verilmiş olmasına, yine aynı apartmandan kısa bir süre önce başka bir daire satın almış olmasına karşın, hile ile başka mahallede ve farklı nitelikte bir dairenin satıldığını ileri sürmesi inandırıcı olmadığı ve hile iddiasının ispatlanamadığı sonucuna varıldığı- Hile ispatlanamadığından taşınmazlar başında keşif yapılmasının da sonuca bir etkisinin olmayacağı-

Bozma ilamı sonrası yapılan tahkikat işlemi- Bozmadan sonra ıslah-

Bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra ıslah kurumuna yeni bir düzenleme getirildiğinden, davacının ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kabul edildiği, bozma ilamından sonra yürürlüğe giren yasal düzenleme, bozma ilamı sonrası tahkikat işleminin yapılması halinde ıslahın dikkate alınarak hüküm kurulmasına olanak tanıdığı, bu hâlde mahkemece, bozma ilamı sonrasında herhangi bir tahkikat işlemi yapılmadığı dikkate alındığında ıslahın geçerli olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-

Ecrimisil alacağına ilişkin menfi tespit davası- Tehlike veya tehdidin varlığı- Hukuki yarar-

Davalının, davacı hakkında yapmış olduğu ihtarı ile, talep etmiş olduğu ecrimisil alacağına ilişkin icra takibinde bulunması ya da dava açmasının mümkün olduğu- Menfi tespit davası açılabilmesi için çekişmeli alacakla ilgili mutlak olarak icra takibi veya dava açılması zorunlu olmayıp, böyle bir tehlike veya tehdidin varlığının yeterli olduğu- Davacının menfi tespit davası sonucu alacağı ilamla borçlu olmadığını ya da borçlu ise borçlu olduğu miktarı kesin olarak tespit ettirip davalının takip ve dava tehdidini kesin olarak ortadan kaldırabileceği- Sonuç olarak davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğu kabul edilerek, işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, hukuki yarar ve dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği-

Yoksulluk nafakası- Nafaka talep edenin taşınmazları-

Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için tarafın boşanma sebebiyle yoksulluğa düştüğünün belirlenmesi gerektiği, yoksulluk nafakası talep davacının taşınmazlarından düzenli ve sürekli gelirinin olup olmadığı ile ve taşınmazların değeri belirlenerek elde edilecek malvarlığı değerlerinin onu yoksulluktan kurtaracak düzeyde olup olmadığı tespit edilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerektiği-

Korunmaya muhtaç çocuklar hakkında korunma kararı- Görevli mahkeme- Çocuk mahkemeleri-

5395 s. K.'nun yürürlüğe girmesiyle, 2828 s. K. uyarınca; korunmaya muhtaç çocuklar hakkında korunma kararı alma ve koşullarının varlığı halinde bu kararı kaldırma görevi çocuk mahkemelerinin görevi kapsamına alındığı, Kocaeli'de çocuk mahkemesi bulunmadığı ve ancak; görevin kamu düzenine ilişkin olup, her aşamada mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerektiği, gerçekleşen bu durum karşısında, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi yönünden bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerektiği-

Mevsimlik işçi- Sezon başlangıcı- Kıdem ve ihbar tazminatı- Mevsimlik işçi bakımından yıllık ücretli izin- Ücret alacağı-

Davacı işçinin, davalıya ait işyerinde mevsimlik işçi olarak çalıştığı, davacının, davalı işverene noter kanalı ile gönderdiği dilekçe içeriğinde "çağrılmadığı halde defalarca işe başlama konusunda başvuruda bulunduğunu" beyan ettiği anlaşılmakta ise de; söz konusu davalı işyerinde, sezonun başlayıp başlamadığı, mevsimlik çalışan işçilerin işe başlatılıp başlatılmadığının anlaşılamadığı, bu nedenle özellikle sezonun hangi tarihte başladığının net bir şekilde ortaya konulması gerektiği, davacının olumsuz cevaplandırılan işe başlama başvurusunun yapıldığı tarihte sezon başlamış ise, bu durum işverenin feshi olarak değerlendirilip davacının kıdem ve ihbar tazminat isteğinin değerlendirilmesi gerektiği- Mevsimlik işçinin, 4857 s. İş Kanunu'nun yıllık ücretli izin hükümlerine dayanarak, yıllık ücretli izin kullanma veya buna dayanarak ücret alacağı isteminde bulunamayacağı-

İdari hizmet sözleşmesi- Davacı ile davalı arasında işçi ve işveren ilişkisinin bulunmaması- Görevli mahkeme- Kamu düzeni- İş mahkemeleri-

Davalı personellerin idari hizmet sözleşmesi ile istihdam edilmekte olduğu, söz konusu idari hizmet sözleşmesinin İş Kanunu hükümlerince düzenlenmiş bir iş sözleşmesi olmadığı, 3624 s. KOSGEB Kanunu'nun 18. maddesi gereğince, davacı kurumda çalışan personelin 657 s. Devlet Memurları Kanununa tabi olmadığı, ancak emekli kesenek ve kurum karşılıklarının 5510 s. K.’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine göre (Mülga T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi) yatırıldığı- Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerektiği, iş mahkemelerinin görev alanının 5521 s. İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinde belirtildiği, somut olayda, davalılar ile davacı KOSGEB arasında işçi ve işveren ilişkisinin bulunmadığından uyuşmazlığın çözümünde asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu-

HMK’nın 177/2. maddesinde yapılan değişiklik- Bozmadan sonra ıslah- Usule ilişkin bir yasa değişikliğinin uygulanma zamanı-

HMK’nın 177/2. maddesinde yapılan değişiklik ile, Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılmasının mümkün hale getirildiği- Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğundan, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa da, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu kabul edilebilir mi? Yoksa, bu hükmün, kanun değişikliği yürürlüğe girdikten sonra yapılacak ıslah taleplerinde mi uygulanması mümkündür?