Takibin fazladan ödenen paranın istirdatına yönelik hükme ilişkin olması, yani, menfi tespit davasından dönüşen istirdat davasına ilişkin olmaması halinde, ilamın kesinleşmeden icra takibine konu edilebileceği-
Takip dayanağı ilamda, dava tarihi itibariyle, önceki takibe konu edilen alacak miktarından fazla ödendiği tespit edilen ve tahsiline hükmedilen 6.548,03 TL para ve yargılama gideri için ilamlı takip yapıldığından, yapılan takip fazladan ödenen paranın istirdadına yönelik hüküm bölümüne ilişkin olup,  başka bir anlatımla menfi tespit davasından dönüşen istirdat davası olmadığından, ilam kesinleşmeden ilamlı icra takibine konu edilebileceği-
Mahkemece İİK.’nun 72/3 maddesi uyarınca icra dairesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde ihtiyatî tedbir kararı verilmiş olması ve söz konusu tedbir kararı icra müdürlüğünce uygulanması nedeniyle, İİK.’nun 72/4 maddesi uyarınca davalı alacaklı ihtiyatî tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunduğundan bu madde uyarınca takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra-inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği- Mahkeme hükmü Dairemiz bozma ilamıyla ortadan kaldırılmış olduğundan HMK.'nın 297. maddesi uyarınca yeniden hüküm kurulmasının gerektiğinin düşünülmemesinin bozmayı gerektirdiği-
"Çek istirdadı" davasında, arabulucuya başvurulmasının dava şartı olmadığı- "Çekten kaynaklı menfi tespit davasında" arabulucuya başvurmanın dava şartı olduğu- Menfi tespit davasının, arabuluculuk dava şartına tâbi olmayan çek istirdadı davası ile birlikte açılmış olması durumunda, artık menfi tespit talebinin de "arabuluculuk dava şartına" tâbi olmayacağı-
Mahkemece, davacı avalistin açtığı menfi tespit davasının, davalının senet aslını dosyaya sunamamış olması gerekçesiyle kabulü gerekirken ve avalist davacının imza inkarında bulunmamasına rağmen her iki davacı yönünden de imza inkarında bulunulması ve imza incelemesi yapılmak üzere senedin sunulmaması gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş ise de sonucu itibariyle mahkemece verilen kararın doğru olduğu anlaşılmakla ve bu hususun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01/06/1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, davalı vekilinin temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekeceği- Dava konusu dört çekten ikisinin davalıda, diğer ikisinin diğer davalıda olduğu, bu durumda mahkemece davacının objektif dava birleşmesi şeklinde açtığı her bir dava için her bir davalı ve ilgili çek için ayrı ayrı hüküm kurulması, vekalet ücreti, harç ve yargılama giderinin ayrı ayrı gösterilmesi gerekeceği, mahkemece bu şekilde hüküm kurulmadığı gibi, bu tür eksikliklerin tavzih kararıyla düzeltilmesi imkanının olmadığı, bu nedenle usulüne uygun hüküm kurulması için hükmün bozulması gerekeceği-
Senet metninin davacıların rızası hilafına doldurulduğu iddia edildiği uyuşmazlıkta, HMK. mad. 207'de özel bir tedbir çeşidi bulunmadığı- Davacılar HMK 207.maddesi uyarınca teminatsız icra takibinin durdurulmasına talep etmiş ise de, İİK. mad. 72/3 uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında takibin durdurulmasına karar verilemeyeceğinden, mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı-
İcra takibinden sona açılan menfi tespit davasında görülürken, borçlunun avukatının alacaklıya anlaşmak için teklif götürdüğü, daha sonra düzenlenen sulh sözleşmesinde davacı avukatın imzasının olmadığı ve sulh sözleşmesinin neticesi olarak davadan feragat edilmesiyle menfi tespit davasının reddedildiği- Avukat olan davacının teklifi götürürken müvekkili adına hareket ettiği ve düzenlenen bu teklifnamenin borçlu ve alacaklı arasındaki hukuki ilişkiyi kapsadığı- Avukatlık Kanunu m. 164/son uyarınca, dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olduğu ve teklifnamede avukatın bu şahsi alacağından feragat ettiğine dair açık bir düzenleme bulunmadığı, avukatın anılan teklifnameyi vekil sıfatıyla imzalamış olmasının vekâlet ücreti alacağından kendi adına feragat ettiğini göstermeyeceği- Alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkiyi düzenleyen teklifnamede "takip ve davadan her iki tarafın da herhangi bir talepte bulunmaksızın karşılıklı olarak feragat edecekleri" yönündeki kararlaştırmanın, davacı avukatın vekâlet ücretini kapsadığını söyleme olanağı bulunmadığı- İmzasını içermeyen sulh sözleşmesinin avukatın saf dışı bırakılması suretiyle düzenlendiği, avukat olan davacının düzenlenen sulh sözleşmesine muvafakatinin olduğunun söylenemeyeceği anlaşılmakla, vekâlet ücretinden feragat edildiği ve davalı alacaklının vekâlet ücretinden sorumlu olmadığının kabul edilemeyeceği- "Somut olayda alacaklı ile borçlunun sulh olması sırasında davacı avukatın devre dışı bırakılmadığı, aksine davacı avukatın tarafları bir araya getirerek, ilam niteliğindeki sulh sözleşmesinin imzalanmasını sağladığı, sözleşmede ayrık tutulan bir kalem olmadığı için anlaşmanın asıl alacak ile birlikte ferilerini ve bu kapsamda vekâlet ücretini de kapsadığının kabulü gerektiği, böyle olunca davalılar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmasının daha uygun olduğu, davacı avukatın kendi müvekkili olan davalıdan vekâlet ücretini talep edebileceği, ancak hasım taraf olan davalı bankadan talep etmesinin sözleşmede bir çekince ileri sürmeyen davacı bakımından hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, hakkın kötüye kullanılmasını da hukuk düzeninin korumadığı"  görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Takipten sonra açılan menfi tespit davasında, davalı alacaklı hakkında takibe konu bono nedeni ile dolandırıcılık suçundan soruşturmanın devam etmesine göre, HMK'nın 209.maddesi gereğince tedbir talebinin teminatsız olarak kabulüne karar verilebilir mi?