Davalıya ait işyerinde satış müdürü olarak iş sözleşmesi ile çalışan davacı tarafından davalıya verilen bononun teminat senedi olduğu iddiasıyla açılan menfi tespit davasında, her ne kadar davacının şikayetçi olduğu açığa imzanın kötüye kullanılmasına ilişkin suçtan ötürü ceza mahkemesince davalı yönünden beraat kararı verilmiş ise de; tüm dosya kapsamından davacının işyerinde çalıştığı süre, yaptığı iş, dinlenen tanık beyanları, senedin düzenleme, ödeme tarihi ile takibe konulmasına ilişkin aradan geçen üç yıla yakın süre, işyerinde yapılan uygulamalar ve hayatın olağan akışına göre takibe konu senedin, davacılardan işe girerken teminat olarak alınan senet olduğunun anlaşıldığı, belirtilen sebepten ötürü mahkemece davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirdiği-
Davacı takip borçlusu tarafından takip dayanağı senedin sahte olarak oluşturulduğu iddiası ile açılan menfi tespit davasında, ayrıca davacı takip borçlusu tarafından davalı alacaklı aleyhinde soruşturma dosyasının açılmış olduğu anlaşılmış olup, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre HMK'nun 209.maddesi kapsamında davacı iddialarının yaklaşık olarak ispat edildiği kabul edilerek ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Senede dayalı icra takibinden sonra borçlu bulunmadığının tespiti amacıyla açılan menfi tespit davasında teminatsız takibin durdurulmasına karar verilip verilemeyeceği hususuna ilişkin davada, yargılamanın HMK'da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği-
Feragat nedeniyle karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektiği-
Takip konusu bonoların sahte olarak üretildiğine ilişkin Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, burada alınan raporda bonoda tahrifat yapıldığı belirlendiği, bu açıdan HMK 390. maddesi kapsamında “kesin ispat” koşulu sağlanıncaya kadar “yaklaşık ispat” koşulu sağlandığından ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiğinden ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararın kaldırılmasına, yeniden esas hakkında karar verilmesine, davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, HMK'nun 209 ve 389. maddeleri gereğince icra takibinin durdurulmasına, menfi tespit talebinin reddi halinde alacaklı lehine gecikme nedeniyle %20 tazminata hükmedileceğinden ve tazminat öncelikle ihtiyati tedbir nedeniyle alınacak teminattan karşılanacağından davacıdan takdiren %20 teminat alınmasına karar verilmesi gerektiği-
Korkutma nedenine dayalı menfi tespit davasının TBK.’nun 39/1 maddesi uyarınca korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekeceği-
Davacının takibe konu borcun asıl alacak ve ferileri ile birlikte tamamen ödendiğine ilişkin savunması ve alacağın temlikine ilişkin sunduğu belgenin menfi tespit davasında değerlendirilmesi gerektiği-
Davalı tarafça başlatılan icra takibinin dayanağı olan sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasıyla açılan menfi tespit ve kötü niyet tazminatı istemi-
Davacının murisin müteselsil kefalet senedinin tanzim tarihinde fiil ehliyetine haiz olmadığı, dava ve icra takiplerine konu müteselsil kefalet senedinden dolayı murisin, davacı taraf olan kefilin bir sorumluluğunun ve borcunun olmadığına ilişkin davada davalı vekilinin ilgili rapora ilişkin itirazları karşılanmadan hükmün tesis edilemeyeceği-
Menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılabileceği- Davacı borçlu tarafından takip alacağının 2.000 TL' si bakımından borçlu olmadığının tespiti için açılan menfi tespit davasında, mahkeme bilirkişi incelemesi için gerekli ücret yatırılmadığından davanın reddine karar vermiş, Yargıtay'ca bu karar, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu'nun 10. maddesinin 3. fıkrası; "... kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemeyeceği" düzenlenmesini içermekle, somut olayda borçluya başvurmadan kefilden borcun ifası istediğinden, bilirkişi incelemesi yapılmadan davanın kabulü gerektiği- Bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından davacının ıslah talebinin yapılmamış sayılacağı-