Asıl işverenin, işçilerin işe alınması veya görev yerlerinin değiştirilmesiyle ilgili bazı yetkileri uhdesinde tutmasının tek başına muvazaanın varlığını göstermeyeceği, iş yerinin hastane olması karşısında verilen hizmet ve sağlık kuralları açısından asıl işveren yetkililerinin de işçilere emir ve talimat vermesi gereken durumların ortaya çıkabileceği- Davalı Bakanlığa bağlı hastanede dava dışı şirketin üstlendiği iş kapsamında çalışan davacıya işin yürütümü ile ilgili gün içinde hastane yetkililerince verilen emir ve talimatlar, asıl işverenin yönetim ve denetim hakkı kapsamında yaptığı işlemlerin tek başına asıl işveren – alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu göstermeyeceği- Muvazaa iddiasına ilişkin ispat yükünün yerine getirilemediğinden, mahkemece ilave tediye alacağı talebinin reddi gerektiği-
Davalıların murisinin davacıların murisini 09/02/2006’da öldürdüğü, davacıların olay nedeniyle 06/06/2006’da ... Asliye Hukuk Mahkemesinde ... esas sayılı dosyasıyla maddi ve manevi tazminat istemli dava açtıkları, davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın 22/02/2010 tarihinde kesinleştiği, davalıların murisinin tazminat davasının açıldığı gün cezaevinden vekalet vererek üzerine kayıtlı taşınmazları davalıya devrettiği ve davalının aynı köyde ikamet ettiğinin anlaşıldığı- Muvazaa iddiasının, yasada öngörülen ve Yargıtay içtihatları ile istikrar kazandığı üzere muvazaanın mevcut olup olmadığı hususunda araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle belirlenebileceği- Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalılara yapılan temliklerin gerçek yönünün asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşımakta olduğu- Şu durumda; davalıların murisinin davalıya taşınmazları devir tarihi, davalının tarafların murisleri ile aynı köyde ikamet etmesi ve öldürme olayını bilmesi, tanık anlatımları ile toplanan diğer delillere göre davalıların murisinin açılan tazminat davasını sonuçsuz bırakmak amacıyla davalıya muvazaalı satış yaptığı anlaşıldığı-
Tapu iptali ve tesciline ilişkin davanın niteliği gereği taşınmazın son maliki bakımından iddianın incelenebilmesi için, ilk el durumundaki dava dışı kişi ile arasındaki hukuki ilişkinin, inançlı işleme dayalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği-
Davanın ister İİK.'nun 277 vd. maddelerine dayalı isterse TBK.'nun 19. maddesi gereğince açılmış olan tasarrufun iptali davası olsun, davanın görülebilmesi için, davacının, borçludan 'gerçek' bir alacağının olması gerektiği-
6098 sayılı TBK’nun 19. (mülga 818 sayılı BK’nun 18.) maddesinde düzenlenen genel muvazaa hukuksal nedenine dayalı sıra cetvelinin iptali ile davalı tarafından icra dosyası kapsamında tahsil edilen bedel yönünden alacak istemi- Borçlunun maaşına yazılan haciz yazılarının sıraya konularak bu sıra ile ödeme yapılmasının İİK'nın 140/1 maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olmadığı- Mahkemece, davanın TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü doğru ise de; ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken ispat yükü davalıya yüklenerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tazminat ve ürün bedelinin tahsili istemi-
Davanın "BK 18 (TBK 19)'a dayalı muvazaalı işlemin iptali" istemine mi yoksa "İİK. 277 vd.na dayalı tasarrufun iptali" istemine mi ilişkin olarak açıldığının tespiti ile hak düşürücü süre hakkında-
Olayların olağan akışı, senetlerin düzenlenme, vade ve takip tarihleri ile dava konusu tasarruf işleminin tarihi dikkate alındığında davalılar arasında gerçek bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı, davalı borçlunun diğer davalıya taşınmazın satış işlemini yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı üçüncü kişinin alım gücünün olup olmadığı, taşınmazın satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değeri arasında fark bulunup bulunmadığı, taşınmazın satış işleminden sonra kim tarafından kullanıldığı veya kiraya verildiği, satış işleminin tarafları arasındaki akrabalık ilişkisi gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk bulunduğu- Mahkemece, davacının muvazaa iddiası yeterince araştırılmadan 'muvazaanın söz konusu olmadığı' gerekçesiyle eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olmasının doğru olmadığı-
Muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali ve satış yetkisi verilmesi istemine ilişkin davada, kredi kartı borcu olan davalı borçlunun davalı üçüncü kişiye taşınmazını rayicin çok altında bir bedelle sattığı iddia edilmiş olup mahkemece muvazaa iddiası tartışılmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken üçüncü kişinin, borçlunun mal kaçırma amacını bildiği ya da bilmesi gerektiğine dair dosyada başkaca delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davalılar arasındaki takibe konu dosyadaki alacağın varlığı ve miktarının yapılacak yargılama sonucunda tespit edilebileceği, alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği; dosya içeriğine göre şimdilik davalılar arasındaki takibin muvazaalı olduğu iddia edilmekle, paranın ödenmesi halinde bu dosyada verilecek iptal kararının akim kalabileceği, yeni uyuşmazlıkların doğacağından, kesilen maaşın dava müddetince alacaklıya ödenmemesinin daha adil olduğundan davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği-