Yerel mahkemece, orman yangını nedeniyle açılan tazminat davasının yargılamasının yapıldığı ve yangına sebebiyet veren kişilerin tespit edilememesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği, dolayısıyla davalılardan .........’nun tazminattan sorumlu tutulmadığı, bu nedenle davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin .......... tarihli ......... esas ve .......... karar sayılı ilamı ile “............ Asliye Hukuk Mahkemesinin .......... değişik iş sayılı dosyasında yapılan tespit ve alınan bilirkişi raporları ile mahkemece alınan bilirkişi raporları ve dosyada mevcut diğer tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; davalılardan ..........'na ait ve diğer davalıların çalıştırıldığı çiftlikte yakılan ateşin, gerekli tedbirlerin alınmamış olması nedeniyle bitişikteki ormana sirayet etmesi sonucu yangının meydana geldiği, davalıların kusur durumlarının da araştırılarak, zararın kapsamı belirlenmek suretiyle sonuca gidilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozma kararı verildiği, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği ve kararın tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşıldığından, söz konusu dosyada davalılardan ............ aleyhine tazminata hükmedildiğine ve karar da kesinleştiğine göre davacının muvazaaya dayalı eldeki davayı açmakta hukuki yararının olduğunun kabulü gerekeceği, bu nedenle tüm deliller birlikte değerlendirilerek muvazaa konusunda gerekli araştırma yapılarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Sigara üretiminin yapıldığı işyerinde, üretim süreci tüm aşamaları ile birlikte değerlendirildiğinde dava dışı şirketlerce ham ve yarı mamul malzemelerin forkliftlerle işlenmek üzere diğer birimlere taşınması, depo alanlarında istiflenmesi ve depolanması işlerinin asıl işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmeyen bir parçası olduğu, zira bu işlemler asıl işin bölünemez bir parçası olup, gerçekleştirilmediğinde üretim sürecinin yürütülmesinin mümkün olmadığı- Davacı işçinin emir ve talimatları davalı işveren yetkililerinden alması, işe alım ve işten çıkarmada davalı işveren yetkililerinin söz sahibi olması, forklift temininin davalı işveren tarafından sağlanması hususları da gözetildiğinde, dava dışı şirketlerin sözleşme ile üstlendikleri mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona, uzmanlığa ve bağımsızlığa sahip olmadıkları; bir başka deyişle üretim ya da hizmet sunumuna ilişkin ekonomik faaliyetin bağımsız yönetimini üstlenmedikleri hizmet alım sözleşmesinin işçi teminine yönelik olduğu ve yasanın aradığı unsurları taşımadığı- Sonuç olarak; davalı işveren ile dava dışı şirketler arasında 4857 s. İş K.’nun 2. maddesine göre, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmayıp asıl işveren-alt işveren ilişkisinin yasal unsurlarını taşımadığından ve davacı başlangıçtan itibaren asıl işveren işçisi sayılacağından işyerinde davacı ile aynı işi yapan ve aynı vasıftaki emsal işçilere ödenen ücretlerin tespiti ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
TBK’nın 19. maddesine göre dava açılabilmesi için davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığının ön koşul olmadığı, ancak davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olmasının gerekli olduğu, somut olayda, davacının davalı aleyhine açtığı ve işbu dava sonucunu etkileyecek olan katılma ve katkı payı davası sonucu hükmedilecek alacağının tahsiline yönelik muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davası henüz sonuçlanmadığı, dolayısıyla davacının eldeki davayı açmaktaki hukuki yararının varlığını sürdürdüğünün anlaşıldığı, şu halde mahkemece; davacının davalı aleyhine açtığı katkı payı ve katılma alacağı davasının kesinleşmesi beklenerek, bu dava sonucunda davacının bir alacağı olduğunun kesinleşmesi halinde TBK’nun 19. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın satışına ilişkin tasarrufun iptale tabi olup olmadığının mevcut delillere göre değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği, aksi durumda yani davacının katkı payı alacağının olmadığının saptanması halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu alacağın değerinin şimdilik 90.000 TL'lik kısmı üzerinden harcın yatırılmak suretiyle davanın açıldığı, keşif neticesinde dava konulu kısmın taşınmazın değerinin 122.622,75 TL olarak belirlendiği ancak davacının harcını tamamlamadığı, sadece istinaf başvurusunda bulunan davalının da dava dilekçesinde belirtilen değer üzerinden harcı yatırmış olduğu dikkate alındığında, bölge adliye mahkemesince 'istinaf başvurusunun yapılmamış sayılması' değil istinaf sebeplerinin değerlendirilmek üzere işin esasına girilerek inceleme yapılması gerektiği-
BK'nun 19. maddesinde anlamını bulan muvazaanın, "tarafların 3. kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uygun olmayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır" şeklinde tanımlanabileceği- Tarafların görünüşte yaptıkları işlemle, iradelerinin birleştiği işlem birbirinden farklılık taşıdığı durumlarda muvazaanın söz konusu olduğunun kabul edilmesi gerekeceği- Kural olarak üçüncü kişilerin muvazaa nedeniyle zarara uğradıkları takdirde, tek taraflı ve çok taraflı hukuki muamelelerin geçersizliğini ileri sürebilecekleri; çünkü muvazaalı bir işlem ile üçüncü kişinin zarar görmesi ona karşı işlenmiş bir haksız eşlem niteliğinde olduğu, ancak üçüncü kişilerin muvazaalı işlem ile zararı gördüklerinin benimsenebilmesi için onun işlemi yapandan alacağının bulunması ve bulacağın ödenmesini önlemek için muvazaalı işlemin yapılmış olması gerektiği- Dava konusu devrin davacı ile davalının ayrı yaşamalarına karar verildiği dönemde davalı borçlunun arkadaşına yapıldığı anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
TBK'nın 19. maddesi gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davalarında; muvazaalı işlemin diğer tarafı olan ...'nın ve varsa daha sonraki maliklerin de davaya dahil edilip taraf teşkilinin sağlanması gerekirken taraf teşekkülü oluşmadan verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu-
Trafikte kayıtlı araçların, yapıları itibariyle taşınır mal da olsalar mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince (satış ise satış, bağış ise bağış) aracın mülkiyetini kazanabileceği; eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklılık varsa ve gerçekte bağış olan irade satış gibi gösterilmişse, gerçek iradelerin resmi senette birleşmemiş olması nedeniyle mülkiyetin de geçmeyeceği; yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak, delillerin imkân vermesi koşulu ile danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesinin gündeme geleceği- Bu halin de işlemin iptaline neden olacağı-
Davacı ile davalılardan .......... arasındaki evlilik birliği devam ederken satın alınan dava konusu taşınmazın, davacı ile davalı arasında yaşanan geçimsizlik sonrası ayrı yaşamaya başladıkları altı aylık dönem içerisinde ve boşanma davası açılmadan yaklaşık bir buçuk ay önce, taşınmazın devir tarihinde belirlenen gerçek bedelinin altında diğer davalıya satıldığı ve sonrasında boşanma davası açıldığı gözetildiğinde davalılar arasındaki satışın, muvazaalı olduğunun kabulü gerekeceği-
Davanın terditli olarak açılması halinde mahkemece, ilk istenilen taleple ilgili olarak bir değerlendirme yapıldıktan sonra bu talebin kabul görmemesi halinde ikinci talebe geçilerek bu taleple ilgili olarak bir değerlendirme yapılacağı- Talepler aralarında terditli olmakla birlikte ortada tek bir dava bulunduğundan, yapılan yargılama sonunda talebin biri kabul görür veya her iki talep de reddedilir, her iki halde de tek bir hüküm kurulacağından yargılama giderinin tek olarak hükmedileceği-
Hukuki yararın, 6100 sayılı HMK.’nun 114/1-h maddesinde dava şartları arasında düzenlenmiş olduğu; kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekeceği; ancak bu hukuki yararın meşru ve kişisel bir yarar olması, dava açıldığı sırada doğmuş ve güncel olması, meşru ve hukuken korunmaya değer olması ve karar kesinleşinceye kadar da devam etmesi gerektiği-