Bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının, zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişinin zorunlu dava arkadaşı durumunda olduğu- Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşlarının -aralarındaki ilişki çok sıkı olduğundan- davada birlikte hareket etmek zorunda oldukları- Bazı hallerde ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığının (HMK m. 57) söz konusu olduğu- Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemeyeceği-
Davanın açıkça muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup TBK.19. (BK.18) maddesinden kaynaklandığı; bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu-
Miras bırakanın ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malını tüm mameliğine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olgular göz önünde tutularak karar verilmesi gerektiği-
Genel hükümlere tabi olan TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında son kayıt malikinin davada taraf olarak gösterilmesi, bu anlamda husumetin kayıt malikine de yöneltilmesi gerektiği-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteği- inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muamele olduğu- Bu sözleşmenin, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil ettiği- Tarafların böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvurdukları-
Muvazaanın; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabileceği- Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki işlemin tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmayacağı- "Dava konusu taşınmazın taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı dava nedeniyle dava dışı bir başka kişi adına tapuya tescil edilmiş olduğu" gerekçesiyle muvazaa iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
TBK'nun 19. maddesine göre açılan muvazaalı işlemlerin iptali istemine ilişkin davada, borçlu şirket tarafından yapılan işlemlerin de muvazaa nedeni ile iptalinin istendiği, söz konusu davalı-borçlu şirketin tasfiyesi yönünde mahkemece karar alındığının, ancak ticaret sicil kaydının devam ettiğinin anlaşıldığı, şu halde mahkemece, davalı borçlu şirketin ...........Asliye Ticaret Mahkemesi'nin ilamı ile fesih ve tasfiyesine tasfiye memuru olarak re'sen Serbest Muhasebeci-Mali Müşavir ..........'ın atanmasına karar verildiği gözetilerek, şirketin tasfiye işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmadığı hususunda yeniden Ticaret Sicil Memurluğuna yazı yazılarak tamamlanmadığının anlaşılması halinde tasfiye memuru olarak atanan ............'ın davaya dahil edilerek taraf teşkilinin sağlanması ve yargılamanın bu şekilde sürdürülerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Davacının, davalıdan boşanma sonucu hükmedilen tazminat alacağına ilişkin hükmedilen tazminatı ödememek amacıyla dava konusu edilen taşınmazlardaki hissesini dava dışı kişiden olan çocuğu adına ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik edildiği iddiasına ilişkin davada, davacı dava konusu edilen taşınmazlardaki hisselerin davalı eski eş tarafından diğer davalıya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile mal kaçırmak için devrettiği iddiasında bulunmuş ise de, taşınmazın davalı tarafından diğer davalıya devrinin 1999 yılında yapıldığı, tazminatlara konu boşanma davasının 2005 yılında açıldığı, davalının davacıya ödemesi gereken tazminat kararlarının kesinleşmesinin 2010 ve 2011 yıllarında gerçekleştiğinin anlaşıldığı- Aynı zamanda takip borçlusu olan davalının, üzerine kayıtlı olan davaya konu taşınmazlardaki hissesini alacağın doğumundan yaklaşık altı yıl kadar önce diğer davalıya devrettiği, dava konusu tasarruf işlemlerinin tarihi ve boşanma davasının dava tarihi nazara alındığında, davalının henüz doğmamış bir alacak ve takibi sonuçsuz kılmak için söz konusu devirleri yaptığının kabulünün yerinde olmadığı gibi muvazaanın varlığı için bulunması gereken şartların da somut olayda mevcut olmadığı, bu durumda, açılan davanın belirtilen nedenlerle reddinin gerektiği-
Bozmadan sonra davacı İdare'nin vergi alacaklısı olarak açtığı tespit davası(nın) devam ettiği anlaşıldığından, somut olayın özelliğine göre sözü edilen bu dosyada davalılar arasında muvazaalı işlem ve nam-ı müstear olarak yapılan işlem bulunduğunun tespiti halinde, varılan sonuca göre işbu davada davalılar arasındaki işlemlerin muvazaalı olduğu sonucuna varılacağından, mahkemece sözü edilen tespit davasının kesinleşmesi beklenerek tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği- 6183 sayılı Yasa'nın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği- Asıl ve birleşen davalar ayrı birer dava olduğundan davalılar yararına asıl ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken tek vekalet ücretine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Tanıma davası; yabancı bir mahkemeden bir hukuk davasına ilişkin olarak verilen ve verildiği mahkemenin tabi olduğu hukuk sistemi uyarınca kesinleşmiş olan mahkeme kararlarının Türkiye'de de "kesin delil" ve "kesin hüküm" teşkil etmesini sağlamaya yönelik davalar olduğu- Tenfiz davası ise; icra kabiliyetine sahip olan mahkeme kararlarının Türkiye'de de icra edilebilirliğini sağlamaya yönelik davalar olduğu- Diğer bir deyişle tanıma davaları; yalnızca "kesin delil" ve "kesin hüküm" niteliği kazandıran davalar olup icra kabiliyeti kazandırma gücüne sahip olmadıkları- Oysa tenfiz davaları; tanıma davalarının sağladığı etkilerin yanı sıra icra kabiliyetine de yol açtıkları-