Davacının dava dilekçesinde muvazaalı tasarrufun iptali ile haciz ve satış yetkisi verilmesi, olmadığı takdirde araç satılmış ise müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyalarındaki alacak miktarının davalılardan tazminine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmakta ve davalılar arasındaki araç satışının muvazaalı olduğu dosya kapsamı ile sabit olup satışa konu edilen aracın istinaf aşamasında dava dışı üçüncü bir kişiye satıldığı anlaşıldığına göre davacının dava dilekçesinde İİK'nun 283/2. maddesi ile tazminat isteminde bulunduğu da gözetilerek bu istem doğrultusunda karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında aynı konuda görülen ve kesin hükme bağlanan dava olduğunda davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirse de, İİK 277 vdna göre açılan tasarrufun iptali davası ile TBK 19'a dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasının aynı davalar olmadığı-
Davacı , O.lı döneminde kurulmuş bir vakıf olduklarını, taşınmaz edinme ehliyetleri bulunmadığı için kendilerine vakfedilen taşınmazların inançlı işlem şeklinde cemaatten birine ya da bir aziz adına kaydettiklerini, dava konusu taşınmazın da bu şekilde devredildiği, 1963 tarihinde Hazine adına tescil edildiğini, 1969 tarihinde ise Buyükşehir Belediyesi’ne kanuni devir yoluyla tescil edildiğini, taşınmazın uzun yıllardır vakfın zilyeti ve tasarrufunda olduğunu, 1986 yılına kadar emlak vergilerini ödediklerini, kadastro tespitinin usulüne uygun yapılmadığını, Lozan Muahelesine göre 06.08.1340 tarihinden sonra azınlıkların mallarına vaziyet edilmesinin hukuken mümkün olmadığını 2008 yılında 5737 sayılı kanuna geçici madde eklendiğini ve taşınmazların cemaat vakıfları tesciline imkan verildiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescili ile şerhin terkini istemine ilişkin davada mevcut bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin hüküm kurmaya yeterli olmadığı anlaşıldığından mahalinde uzman kişilerce tekrar keşif yapılarak dava konusu taşınmazın davacı vakfın beyannamesinde bulunup bulunmadığının tereddütten uzak bir şekilde tespit edilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Muvazaadan söz edilebilmesi için mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla temlik yapması gerektiği- Mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi tüm malvarlığını devredebilecekken bunu yapmadığı, kendisinden mal kaçıracağı kişiye taşınmaz bağışlamasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, mirasbırakanın anılan temliki yaparken gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırma olmadığından davanın reddinin gerektiği- 
Davacı tarafından muvazaaya konu olan alacak ile ilgili açılmış olan dava ile eldeki davaya ilişkin “ sulh ve ibra belgesi” düzenlendiği ve feragat ve ibranın, ibraya konu senetlerin tamamen ödenmesi şartına bağlandığı görülmekte ise de; davacı tarafından senet bedellerinin ödenmediği iddiası kapsamında belgenin ekinde bulunan senet bedellerinin ödenip ödenmediği anlaşılamadığından eldeki davanın konusuz kalmadığı, mahkemece ödemelerin yapılıp yapılmadığı hususunun ayrı bir dava konusu olduğu gerekçesi ile işin esası incelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
TBK. 19 uyarınca muvazaalı araç satışı nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik davada, davacıların talebi miras hukuku ilkelerine dayanmadığından ve "muris tarafından davacı asile halk otobüsü hissesi devredildiği hususunun" ispatına yönelik beyanlar dışında yazılı bir delil de dosyada mevcut olmadığından, diğer davacılar yönünden muvazaanın varlığı kabul edildiğine göre davacılardan ... yönünden muvazaanın varlığının kabul edilmesi gerekirken anılan davacı yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, alacağın miktarı tam ve kesin olarak belirlendiğinde tahkikat sona ermeden hakim tarafından verilecek iki haftalık kesin süre içerisinde davacı alacağını belirleyerek bu miktar üzerinden talebini arttırabileceğinden, mahkemece davacılara, alacak miktarını belirlemek üzere HMK’nın 107/2. maddesi gereğince süre verilmesi gerektiği-
Bononun, taraflar arasında her zaman düzenlenebilecek ve vadesi taraflarca belirlenebilecek nitelikte bir kambiyo senedi olduğu-  Vekalet sözleşmesinin de adi şekilde hazırlanan ve taraflarca her zaman düzenlenebilecek nitelikte olduğu-  Muvazaa nedeniyle iptal istemine ilişkin davada, davalı borçlu ile iş ortağının oğlu olan davalı üçüncü kişi ve davalı borçlunun avukatı olan diğer davalı üçüncü kişi arasında gerçek bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı araştırılarak bonoların tanzim tarihi, takip tarihleri de dikkate alınarak ve tüm deliller birlikte değerlendirildikten inceleme yapılması gerektiği-
Davanın reddine karar veren mahkemenin, davalı yararına 'dava değeri' üzerinden nisbi olarak vekalet ücretine hükmetmesi gerekeceği-
Bozmaya uyan mahkemenin bozma kararında belirtildiği şekilde işlem yapmak ve orada gösterilen doğrultuda hareket etmek zorunluluğunun bulunduğu- Bozmaya uyulmakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağından artık mahkemece bozma gereklerini yerine getirme zorunluluğunun doğacağı- Somut olayda; davacılar taleplerini tazminata dönüştürüp sonra dava konusunu devretmiş olduğundan taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacının davalı tarafa ödemesi gereken ancak ödemediği borcu indirilmek sureti ile kalan bedelin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davasında, dava konusu kerpiç ev ve avlu vasfındaki taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen bedeli arasında fahiş bir fark bulunduğu dikkate alındığında; mirasbırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı tek erkek evladının oğlu olan davalıya satış suretiyle temlik ettiği, ancak resmi akitte satış olarak gösterilen işlemin gerçek bir satış olmayıp, bedelsiz olarak yapılan devrin bağış niteliğinde olduğu sonucuna varıldığı- Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir bedel karşılığında yapılacağı açık olmakla birlikte, bedelin mutlaka para olması şart olmayıp, ebeveynin normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu ve görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesinin de mümkün olduğu, böyle bir durumda temlik ivazlı sayılsa da somut olayda davalının uzun yıllar boyunca dedesine bakıp hizmet ettiği yönündeki savunmasını ispat eder nitelikte bir delil bulunmadığından mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu-